23.4.10
Duanın kabulolması için bahse girilen formül,sper neticeler
daha önce bir kardeşimde denediğim vede çok güzel netice veren bir formüldür...
bu formül karşı kişiyi size tabii eder
yani size itaat eder size tabi olur
uygulanış şekli şu şekildedir
pazar günü zühre yada cumartesi günü şems saatinde sol avuç içine yaz
dilediğinin esvabına sür.
sana tabi olur mücerreptir.
NOT= yayınladığım tüm formülleri sadece kişilerin kullanmasına izin veriyorum
helal işlerde olmak kaydıyla. yayınlamalarına değil
bahse konu olan formül budur .
bura
Kur'anı kerimde neden biz deniliyor? Kur'anda biz kelimesinin sırrı
Andolsun, Biz Musa'ya kitabı verdik ve ardından peşpeşe elçiler gönderdik. Meryem oğlu İsa'ya da apaçık belgeler verdik ve onu Ruhu'l-Kudüs'le teyid ettik. Demek, size ne zaman bir elçi nefsinizin hoşlanmayacağı bir şeyle gelse, büyüklük taslayarak bir kısmınız onu yalanlayacak, bir kısmınız da onu öldürecek misiniz, öyle mi? (Bakara Suresi, 87)
Kendi nefsini aşağılık kılandan başka, İbrahim'in dininden kim yüz çevirir? Andolsun, Biz onu dünyada seçtik, gerçekten ahirette de O salihlerdendir. (Bakara Suresi, 130)
Akledemeyen bazı kimseler, Kuran'da Allah'ın Kendi Zatı için kullandığı "Biz" hitabının çoğul anlamda kullanıldığını sanarak, kendilerince bu sözcüğün kullanılmasının Allah'tan başka ilah olmamasıyla çelişki gösterdiğini iddia ederler. Böylece kendilerince çok büyük bir gerçeği tespit ettiklerini zannederler. Halbuki, son derece yüzeysel ve cahilce bir yaklaşımdan kaynaklanan bu yanılgının açıklaması çok basittir.
Arapça'da "biz" zamiri yalnızca çoğul anlamı vermek için değil, büyüklük, heybet, azamet, yücelik, üstün makam ve mevkiyi vurgulamak amacıyla tekil şahıslar için de kullanılır. Kuran'da Allah için kullanılan "Biz" sözcüğü de bu anlamda kullanılmıştır.
"Biz" sözcüğünün Arapça'daki bu kullanımındaki mantık, Türkçe'de ve diğer birçok yabancı dilde "siz" sözcüğünün, çoğunluk belirtmek için değil, karşıdaki bir kişi için nezaket maksadıyla kullanılmasına benzer bir mantıktır.
Kuran'ın en önemli ve temel mesajı Allah'tan başka hiçbir ilahın olmadığı ve yalnızca O'na kulluk edilmesi gerektiğidir. Kuran'ın pek çok ayetinde Allah'tan başka ilah olmadığı gerçeği defalarca vurgulanır, bu ayetlerden bazıları şöyledir:
Şüphesiz bu, gerçek bir olayın haberidir. Allah'tan başka ilah yoktur. Ve şüphesiz Allah, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir. (Al-i İmran Suresi, 62)
De ki: "Ben, yalnızca bir uyarıcıyım. Bir olan, kahreden Allah'tan başka bir ilah yoktur." (Sad Suresi, 65)
Şu halde bil; gerçekten, Allah'tan başka ilah yoktur� (Muhammed Suresi, 19)
Dolayısıyla, Kuran'ın birçok yerinde Allah'ın Zat'ı için kullanılan "Biz" sözcüğünün çoğul anlamda kullanılmadığı, yüceltmek, saygınlık ve kudsiyet ifade etmek için kullanıldığı açıktır.
Gerçekte bu sözcüğün kullanılmasındaki hikmeti anlamak için Arapça'daki bu özel kullanımı bilmeye dahi gerek yoktur. Biraz akletme ve düşünme kabiliyeti olan herkes bu kelimenin seçilmesindeki inceliği kolaylıkla görebilir. Bunu kendilerince bir açmaz, itiraz konusu olarak görenlerin durumu, Kuran ayetleri hakkında tartışanların akıl, kavrayış ve zeka seviyelerinin düşüklüğünü göstermesi açısından önemli bir örnektir.
bura
Kur'an araplaramı indirildi?
İnkarcıların, insanları Kuran'dan koparmak ve uzaklaştırmak için öne sürdükleri hezeyanlardan biri de Kuran'ın sadece Araplar'a indirildiği ve Kuran'a uymaktan sorumlu olanın yalnızca Araplar olduğu iddiasıdır. Ancak Kuran'ı bir kez okumuş kimse bile böyle bir iddianın ne kadar saçma ve yersiz olduğunu rahatlıkla fark edecektir.
Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)'in tüm insanlığa gönderilmiş kutlu bir Peygamber olduğu ve Kuran hükümlerinden kıyamete kadar tüm insanların sorumlu olduğu pek çok ayette vurgulanmıştır. Bunlardan birkaçını burada vermemiz üstteki iddianın anlamsızlığını göstermek için yeterlidir:
Biz seni ancak bütün insanlığa bir müjde verici ve uyarıcı olarak gönderdik. Ancak insanların çoğu bilmiyorlar. (Sebe Suresi, 28)
De ki: Ey insanlar, ben Allah'ın sizin hepinize gönderdiği bir elçisi (Peygamberi)yim. Ki göklerin ve yerin mülkü yalnızca O'nundur. (A'raf Suresi, 158)
İnkarcılar, bilgisiz insanların kafalarını karıştırmak ve fitne çıkarmak için uydurdukları bu iddiayı aşağıdaki Kuran ayetine dayandırmaya çalışırlar:
Biz her elçiyi, kendi kavminin dilinden başkasıyla göndermedik ki, onlara apaçık anlatsın. Böylece Allah dilediğini şaşırtıp saptırır, dilediğini hidayete erdirir. O üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir. (İbrahim Suresi, 4)
Ayet çok açıktır. Elçinin gönderildiği toplum hangi dili konuşuyorsa elçi de aynı dili konuşmaktadır. Bu tarih boyunca böyle olmuştur. Ancak bu şekilde elçiler Allah'ın vahyini çevrelerindeki insanlara eksiksiz ve kusursuzca aktarabilirler. Bu sebeple elçiye vahyedilen kitap da elçinin ve kavminin dilinde gönderilmektedir. Bundan daha doğal bir şey olamaz.
Ancak inkarcılar her ne olursa olsun dine uymamak için bu tür bahaneler öne sürerler. Onların bu ters mantıkları Kuran'da, şöyle haber verilmiştir: Eğer biz onu Acemi (Arapça olmayan bir dilde) olan bir Kur'an kılsaydık, herhalde derlerdi ki: "Onun ayetleri açıklanmalı değil miydi? Arap olana, Acemi (Arapça olmayan bir dil)mi?" De ki: "O, iman edenler için bir hidayet ve bir şifadır. İman etmeyenlerin ise kulaklarında bir ağırlık vardır ve o (Kuran), onlara karşı bir körlüktür. İşte onlara (sanki) uzak bir yerden seslenilir." (Fussilet Suresi, 44)
İlahi vahyin kusursuz ve eksiksiz olarak insanlığa aktarılması ayrıca dinin temellerinin sağlam olarak atılmasını güçleştirecek iletişim sorunlarının doğmaması açısından Peygamber, kavmi ve kitabı arasında böyle bir uyum olması zorunludur. Elbette ki bu durum başka kavimlere mensup kimselerin Kuran'dan sorumlu olmadıklarını göstermez. Kuran'ın anlamı her milletin kendi dilinde rahatlıkla tefsir edilebilir, açıklanabilir ve hükümleri anlaşılabilir. Nitekim öyle de olmuştur. Bu durum dinin öğrenilmesini ve uygulanmasını engelleyen bir durum değildir.
bura
Kur'an gerçekleri ve esli medeniyetler
Kuran'ı akılsızca değerlendirenler tarafından öne sürülen bir diğer iddiaya daha değinmek gerekir. Kuran'da yer alan bilimsel konulardaki haberlerin, dönemin bilim anlayışından yüzyıllarca ileride olduğunu önceki bölümlerde de ifade etmiştik. Bu, başlı başına Kuran'ın çok büyük bir mucizesidir. Bu gerçeği açıkça görmelerine rağmen inkarda ısrar edenler, bu ilahi mucizeyi insanlardan saklama çabasıyla Peygamber Efendimizin Kuran'daki bilimsel bilgileri dönemin ileri medeniyetlerinin kaynaklarından derlediğini öne sürerler.
Söz konusu iddiaya göre Peygamberimiz, Kuran içinde bahsedilen astronomi, embriyoloji, tıp gibi kavramları eski medeniyetlerin bilgilerinden almıştır. Örneğin astronomi ile ilgili bilgileri Sümer kayıtlarında bulmuş, tıp bilgisini ise eski Mısır papirüslerinden alarak Kuran'a geçirmiştir.
Bu iddianın birçok yönden geçersiz olduğu açıktır. Öncelikle, Hz. Muhammed'in tüm hayatı boyunca böyle bir araştırmaya girmediği herkesçe bilinmektedir. Bunun aksini iddia eden de çıkmamıştır. Peygamberimizin tarihteki gelişmiş uygarlıkların lisanlarını bilmediği bellidir.
Öte yandan, o dönemde böyle bir araştırmanın içine girmek isteyen herhangi bir kişi, büyük zorluklarla kaşılaşırdı. Şüphesiz ki 7. yüzyıl Arabistanı'nda büyük kütüphaneler, yazılı basın, kitapçılar veya internet ağı gibi bilgiye erişimi kolaylaştıran imkanlar mevcut değildi. Bugünün şartlarında bile, örneğin eski Mısır'ın embriyoloji bilgisini araştırmak isteyen bir insanın işi kolay değildir. Mısır uygarlığının kuruluşu günümüzden yaklaşık 5000 yıl öncelerine dayanır. Eski zamanlardan bugüne ulaşan yazılı kaynaklar kısıtlıdır, üstelik bunların hepsinin tercümeleri de mevcut değildir. Tercüme edilebilenler ise, son derece özel bilgiler içerdiklerinden her yerde bulunmazlar. Ayrıca bu tercümeleri kavrayabilmek ve yorumlayabilmek için çok detaylı bir tarih bilgisine de vakıf olmak şarttır. Kısacası böyle bir araştırma günümüz şartlarında bile son derece zordur.
Kaldı ki, eski medeniyetlerden miras kalan tüm bilgilerin hepsinin doğru ve sağlıklı oldukları gibi bir durum da söz konusu değildir. Aralarında pek çok yanlış bilgiler, batıl inanışlar, hurafeler de bulunmaktadır. Eğer akılsızların iddia ettikleri gibi Kuran'ın bilimsel ayetlerinin eski medeniyetlerin kültürlerinden derlenmesi gibi bir durum olsaydı, elbette aralarında yanlış ya da tutarsız bilgilerin de bulunması gerekirdi. Oysa, Kuran bu tür eksikliklerden münezzehtir. İçindeki bilimsel ayetlerin hepsinin modern bilim tarafından yüzde yüz doğru oldukları ortaya konmuştur. Bu açık gerçek, "Onlar hâlâ Kuran'ı iyice düşünmüyorlar mı? Eğer o, Allah'tan başkasının katından olsaydı, kuşkusuz içinde birçok aykırılıklar (çelişkiler, ihtilaflar) bulacaklardı." (Nisa Suresi, 82) ayetinde de vurgulanmaktadır.
Bu nedenle Kuran'daki bilimsel ayetlerin, Peygamber tarafından başka medeniyetlerin kaynaklarından alındığı iddiası da, diğer iddialar gibi tamamen dayanaksızdır. Böyle insanların varlığı ve onlara verilmesi gereken cevap Kuran'da şöyle bildirilmiştir:
İnkar edenler dediler ki: "Bu (Kuran) olsa olsa ancak onun uydurduğu bir yalandır, kendisi düzüp uydurmuş ve ona bir başka topluluk da yardımda bulunmuştur." Böylelikle onlar, hiç şüphesiz haksızlık ve iftira ile geldiler. Ve dediler ki: "Bu, geçmişlerin uydurduğu masallardır, bir başkasına yazdırmış olup kendisine sabah akşam okunmaktadır." De ki: "Onu, göklerde ve yerde gizli olanı bilen (Allah) indirmiştir. Doğrusu O, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir." (Furkan Suresi, 4-6)
bura
Dindeki tezat ve farklılıklar,İlahi kitaplar arasındaki farklılıklar
Buraya kadar Kuran ile tahrif edilmiş İlahi kitaplar arasında benzerlikler bulunmasının mantığını açıkladık. Ancak, biraz inceleyen bir kimse için Kuran'la önceki kitapların tahrif edilmiş nüshaları arasındaki tezat ve farklılıklar, benzerliklerden çok daha fazla göze çarpar. Benzerlikleriyle olduğu kadar, önceki kitapların tahrif edilmiş yönleriyle olan farklılıkları ve bu tahrifatları düzeltmesi de Kuran'ın her kelimesiyle ilahi kitap olduğunun bir başka delilidir.
Önceki dinlerin kitapları pek çok yönden tahrif edilmiş ve orjinalliklerini kaybetmiş olduklarından, bu kitaplarda Kuran ayetleri ile çok farklı, çelişkili, hatta bazen Kuran ayetlerinin tam zıttı ifade ve mantıklar da bulunmaktadır. Kıssalarda da, çeşitli yerlerde Kuran'da aktarılan bilgilerden farklılıklar vardır.
Bu kitaplar bilgi, mantık ve öğreti açısından tahrif edildikleri gibi, üslup ve kurgu olarak da tahrif edilmişler ve ilahi kitaptan çok mistik hava taşıyan birer dinler tarihi kitabı şekline sokulmuşlardır. Örneğin Tevrat'ın ilk kitabı olan Tekvin, yaratılışın başlangıcından Hz. Yusuf'un vefatına kadar İsrailoğulları'nın tarihini anlatır. Bu tarihsel anlatım Tevrat'ın diğer kitaplarında da genel olarak hakimdir.
Aynı şekilde resmi dört İncil'in (Matta, Markos, Luka, Yuhanna) giriş kısımlarına dikkat edildiğinde temel konunun Hz. İsa'nın hayat hikayesi olduğu dikkat çeker. Dört İncil'de de Hz. İsa'nın hayatı, söylediği sözler ve yaptığı fiiller hakimdir.
Oysa Kuran'ı açtığımızda bunlardan bambaşka bir üslup karşımıza çıkar. Daha ilk sure olan Fatiha'dan itibaren dosdoğru olan bir dine davet vardır. Kuran baştan sona incelendiğinde de en temel konu olarak, Allah'ın tüm noksan sıfatlardan tenzih edildiği ve insanların şirkten arınarak sadece Allah'a teslim olmalarının emredildiğini görürüz.
Fakat bugün mevcut olan tahrif edilmiş Tevrat'ta, Allah'a birçok noksan sıfat, insani vasıf (Allah'ı tenzih ederiz) isnad edilir. Örneğin Tevrat'taki Hz. Nuh kıssasında Allah'ın sıfatları hakkında inanılmaz hezeyanlar bulunur. (Allah'ı tenzih ederiz) Yorulmak, pişman olmak, sükun bulmak gibi ve burada tekrar etmeyi dahi uygun bulmadığımız birçok beşeri özellik Tevrat'ta Allah'a isnad edilmiştir. Yine Tevrat'ta, (Allah'ı tenzih ederiz) insan gibi gezen, dolaşan, kavga eden, öfke duyan bir varlık tasvir edilerek, Allah'a büyük bir iftirayla iftira edilmiştir.
Bu nedenle bazı Yahudilerin Allah hakkında yalan ve iftira uydurmaları konusunda Kuran'da açık uyarılar yer alır. Bu iftiralardan birisi de Allah'ı Allah'ı Kuran'da şöyle bildirilmiştir:
Yahudiler: "Allah'ın eli sıkıdır" dediler. Onların elleri bağlandı ve söylediklerinden dolayı lanetlendiler. Hayır; O'nun iki eli açıktır, nasıl dilerse infak eder." (Maide Suresi, 64)
Genel olarak ele alındığında yine Kuran, tahrif edilmiş Tevrat'ın aksine sadece bir milletin değil, birçok kavmin çeşitli devirlerde çöküşünü, yükselişini ele alması ve kendisine tebliği ulaşan tüm insanları ayetlerinden sorumlu tutması açısından da diğerlerinden farklı, evrensel bir kitaptır. Diğer kitaplar ise zaman içinde insanlar tarafından tahrif edilmiş, asıllarından uzaklaştırılmış oldukları için bu özelliğe sahip değillerdir.
Kuran'a kaynak teşkil ettiği iddia edilen İncil'deki Hıristiyanlığın birtakım temel inançları da Kuran'da açık bir şekilde reddedilmiştir. Bunların en başında, Hz. İsa'nın Allah'ın oğlu olduğu (teslis) inancı gelir. Bu inanç Kuran'da, Allah'a karşı yapılan açık bir iftira olarak değerlendirilmiştir:
"Rahman çocuk edinmiştir" dediler. Andolsun, siz oldukça çirkin bir cesarette bulunup-geldiniz. Neredeyse bundan dolayı, gökler paramparça olacak, yer çatlayacak ve dağlar yıkılıp göçüverecekti. Rahman adına çocuk öne sürdüklerinden (ötürü bunlar olacaktı.)
Rahman'a çocuk edinmek yaraşmaz. Göklerde ve yerde olan (herkesin ve herşeyin) tümü Rahman'a, yalnızca kul olarak gelecektir. (Meryem Suresi, 88-93)
Yine Hıristiyanlığın temel inançlarından olan Hz. İsa'nın Yahudiler tarafından çarmıha gerilerek öldürüldüğü iddiası, Kuran'da tamamen reddedilir. Yahudilerin Hz. İsa'yı öldüremedikleri, onun yerine ona çok benzeyen birini öldürdükleri, Hz. İsa'nın ise göğe yükseltildiği bildirilir.
Sonuç olarak genel bir kıyaslama yaparsak; Kuran'ın insanları davet ettiği önemli gerçek, Allah'ın birliği, Allah'tan başka ilah olmadığı ve O'nun bütün olumsuz ve eksik vasıflardan uzak olduğudur. Kuran'ın her kıssasında, her haberinde, her ayetinde bu önemli gerçekler insanlara hatırlatılır. Aynı şekilde Kuran'daki her kıssada Müslümanlar için bir öğüt, ibret ya da haber niteliği taşıyan ifadeler ve bilgiler vardır.
Bütün bunlar Kuran'ın, her ayetiyle, saf İlahi vahiy olduğunun açık birer göstergesidir.
bura
Rahman suresi,Rahman suresinin okunuşu
1- Rahman (olan Allah)
2- Kur'an'ı öğretti.
3- İnsanı yarattı.
4- Ona beyanı öğretti.
5- Güneş ve ay (belli) bir hesap iledir.
6- Bitki ve ağaç (O'na) secde etmektedirler.
7- Gökyüzü, Onu da yükseltti ve mizanı koydu.
8- Sakın mizanda 'haksızlık ve taşkınlık yapmayın.'
9- Tartıyı adaletle tutup-doğrultun ve tartıyı noksan tutmayın.
10- Yere gelince, onu da (yaratılmış bütün) varlıklar için alçalttı-koydu.
11- Onda meyveler ve salkımlı hurmalıklar var.
12- Yapraklı taneler ve güzel kokulu bitkiler.
13- Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
14- İnsanı, ateşte pişmiş gibi kuru bir çamurdan yarattı.
15- Cann'ı (cinni) da 'yalın-dumansız bir ateşten' yarattı.
16- Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
17- O, iki doğunun da Rabbidir, iki batının da Rabbidir.
18- Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
19- Birbirleriyle kavuşmak üzere iki denizi salıverdi.
20- İkisi arasında bir engel (berzah) vardır; birbirlerinin sınırını geçmezler.
21- Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
22- İkisinden de inci ve mercan çıkar.
23- Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
24- Denizde koca dağlar gibi yükselen gemiler O'nundur.
25- Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
26- (Yer) Üzerindeki herşey yok olucudur;
27- Celal ve ikram sahibi olan Rabbinin yüzü (Kendisi) baki kalacaktır.
28- Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
29- Göklerde ve yerde olan ne varsa O'ndan ister. O, her gün bir iştedir.
30- Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
31- Ey (yeryüzüne yükletilmiş) iki ağırlık (olan ins ve cin), yakında (ahirette hesabınızı görmek üzere) sizin için de vakit bulacağız.
32- Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
33- Ey cin ve ins toplulukları, eğer göklerin ve yerin bucaklarından aşıp-geçmeye güç yetirebilirseniz, hemen aşın; ancak 'üstün bir güç (sultan)' olmaksızın aşamazsınız.
34- Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
35- İkinizin de üzerine ateşten yalın bir alev ve (bakır gibi erimiş) kıpkızıl bir duman salıverilir de 'kurtulup-başaramazsınız.'
36- Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
37- Sonra gök yarılıp yağ gibi erimiş olarak kıpkırmızı bir gül olduğu zaman;
38- Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
39- İşte o gün, ne insana, ne cinne günahından sorulmaz.
40- Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
41- (Çünkü o gün) Suçlu-günahkarlar, simalarından tanınır da alınlarından ve ayaklarından yakalanırlar.
42- Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
43- İşte bu, suçlu-günahkarların kendisini yalanladıkları cehennemdir.
44- Onlar, kendisiyle alabildiğine kaynar hale getirilmiş su arasında dönüp-dolaşırlar.
45-Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
46- Rabbin makamından korkan kimse için ise iki cennet vardır.
47-Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
48- Çeşit çeşit 'inceliklere ve güzelliklere' (veya her türden sık ağaçlara) sahiptirler.
49- Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
50- İkisinde de akmakta olan iki pınar vardır.
51- Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
52- İkisinde de her meyveden iki çift vardır.
53- Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
54- Astarları, ağır işlenmiş atlastan yataklar üzerinde yaslanırlar. İki cennetin de meyve-devşirmesi (ordakilere) yakın (kolay)dır.
55- Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
56- Orada bakışlarını yalnızca eşlerine çevirmiş kadınlar vardır ki, bunlardan önce kendilerine ne bir insan, ne bir cin dokunmuştur.
57- Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
58- Sanki onlar yakut ve mercan gibidirler.
59- Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
60- İhsanın karşılığı ihsandan başkası mıdır?
61- Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
62- Bu-ikisinin ötesinde iki cennet daha var.
63- Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
64- Alabildiğine yemyeşildirler.
65- Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
66- İçlerinde durmaksızın fışkırıp-akan iki pınar vardır.
67- Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
68- İçlerinde (her türden) meyve, eşsiz-hurma ve eşsiz-nar vardır.
69- Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
70- Orada huyları güzel, yüzleri güzel kadınlar vardır.
71- Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
72- Otağlar içinde korunmuş huri kadınlar.
73- Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
74- Bunlardan önce kendilerine ne bir insan, ne bir cin dokunmuştur.
75- Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
76- Yeşil yastıklara ve çarpıcı güzellikteki döşeklere yaslanırlar.
77- Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
78- Celal ve ikram sahibi olan Rabbinin adı ne Yücedir.
bura
En kuvvetli rırık duası,En etkili rızık duası
Bu tılsımı peşembe günü,yahut şaban ayın 15de temiz kağıda çiz...hazırladığın tılsımı sağ koluna tak..sonraki günlük işlemlerinde,her sabah güneş doğarken 308 kez ya rezak adını zikret ,ve ardındanda şu çağrıyı 21kez allaha seslenisin(inellahe huvel'rezaku zil kuvetil metin...böylece allahın rezak adı ile rızık dilemiş olursun.. allahın rezak adı mikail a's mın tespihidir...bu baş melek alemlerin keribim güçlerindendir...inanın bana bu tılsımın çok güçlü olduğuna inanıyorum ve hazırlarken kesinlikle içine sahtekarlıktan bir eser sokmadım....bu tılsım günümüz kirizinde size yardım edeceğinden eminim...yalnız tılsımı hazırlarken asla zekanızı kulanmayınız...burda yapmanız gereken şey iradeyi odaklamak...iradeyide mantıkla değil ,içsel sikunetin rızık istemesinden geçer ki bunun tadı içsel düşünce olan alt bilinçtir....alt bilincinizle dua ediniz,ve sonrasında göreceksinizki şartlnmış hipnoz gibi habire rızık odaklı bilgi düşünce vs sizde artacaktır..böylece rızıkları bahsetiğim allah adları ve ayetleri ile kendinize çekmiş olacaksınız!..inançsız yada teredüt eden başarısız olur..başarı inanmaktan geçer bu yüzden pozitif düşünün!.bir tılsım kendini kandırma yolu ile oluyor hissi ile değil,onun mantıklı iç güdülere hitap eden bir olgu olarakkabul edersek,işte o zamn tılsım çalışmış olur!..
tılsımdaki figürler...bulut bilinemyen güçtür...bultun içinden uzanan el ise,yönetimi simgeler,bir nevi allah görünmyen alemden dünyamıza görünmeyen gücü ile düzeni sağlaması gibi ki bunu ancak ellerle temsil edebiliriz...
bultun içindeki ayet ise(o allahtırki rezaktın ve en güçlüdür......ayeti kendimce yorumladım umarım hata etmişimdir...iki kareyi içine alan yatay sekiz ise,sonsuz döngüyü döngüyü anlatır,hem negatif hem pozitif güçlerin dengesindedir...zaten dengeyi sağlaması için teraziyi kulanmam gerektiğini bildiğim için,allahın adaletli eli ile sırf rızık için tutuğu adalet terazisini kulandım..
halkanın birinde kare vefkte güç harfleri,diyer halkadaki kare vefkte ise rakamlar vardır..rakamlar ruhu,harfler ise cesedi temsil eder..ikisini birleşmesi,zıtlıkların evlenmesi gibi bişey...bilirsiniz harfler ses olarak,rakamlar ise düzen olarak algılnır..sizde maddi ve manevi olarak şartlandırın kendinizi ki göreceksiniz rızık nasıl geliyor....
bura
Sırlı dualar,dualardaki tılsımlar
Duâların Esrârı kategorisindeki sayfalar arttığı için yeni duaları eklemeye buradan devam edeceğiz...
"Duâ" Denen SIR!..
Duâ, kelime manası "çağırmak" demektir. Kur'ân-ı Kerim'de ise; kimi ayetlerde (Nisa' 56, İsrâ 110) "ibadet"; kimilerinde (Bakara 23) "istiâze / yardım istemek", kiminde de (Mü'min 60) "talep" manalarına gelmektedir. Deyim olaraksa bir şeyin olmasını veya olmamasını الله'a hamd ve senâ ederek, Resulullah (S.A.V.) Efendimiz'e salât ve selâm getirerek, kulun zillet ve ihtiyâcını ifâde eden bir dille الله'tan yardım dilemektir.
Duâ, kulun Cenab-ı Hakk'a ubudiyetini arz etmesi; O'ndan Dünya ve Ahiret'i ile ilgili istekte bulunmasıdır.
Duâ, kişinin الله'a kul olduğunu idrak etmesi ve bu inancını ilâhi Huzur'da itirafta bulunmasıdır.
Duâ, kişiyi;
- الله'a kulluğa,
- O'na teslimiyyete,
- ? [bozulmuş metin formatı]
- Kişinin kendisini, الله'a karşı zelil görme noktasına çağırır ve duâ ehlini o noktaya alır götürür.
الله'a teslim olan; sadece O'na yönelir, ancak O'ndan ister. O'ndan gayrı ne varsa, onlara karşı duyduğu korku ve ürpermeyi de aklından çıkarır; (cinlerden, şeytani güçlerden, zalimlerden, tağuttan vs değil) sadece الله'tan korkar. O halde duâ, sadece, kişinin hâlini الله'a "arz etme ve isteklerini sıralama" demek değil; (tüm bunlardan) daha öte bir şeydir. Kul, duâ ile kainat Yaratıcısı, tek ve Mutlak Hakimi olan الله'a; O'nu sevdiğini, verdiği nimetlere şükrettiğini, her zaman O'nun iradesi doğrultusunda hareket etmeye hazır olduğunu gösterir.
İnsanların duâlarını iki gurupta toplayabiliriz:
1. Avâm'ın Duâsı: Bencil insanların duâsıdır. Çünkü bunlar, ya borçludur, borcunu ödemek için yardım istemektedir; veya hastadır (yahut hastası vardır) şifâ talep etmektedir; yahut işleri bozuktur, düzelmesini istemektedir.
2. Ariflerin Duası: Samimi dualardır. Zirâ, الله'ın ârif kulları, O'nun huzurunda bulunmaktan târif edilemez derecede zevk alırlar.
الله, kimin duâsı olursa olsun mutlaka icâbet eder (kabul eder).
Dualar Kabul Olunur
Cenâbı Hakk Azze ve Celle, Bakara Suresi'nin 186. ayetinde şöyle buyurmuştur:
"Ben, onlara YAKIN'ım. Bana duâ edenin duasına karşılık veririm."
Bir Hadis-i Kudsi'de şöyle buyurmuştur.
"Ademoğlu! Sen, bana duâ ve ricâda bulunduğun zaman, sendeki günahları kayıtsız bağışlarım. Günahların, göklerin arasını dolduracak duruma ulaşsa, Ben'den bağışlanmayı istediğin zaman Ben, seni bağışlarım.
Ademoğlu! Bana ortak koşmadıktan sonra yeryüzünü dolduracak ölçüde günâhla karşıma gelsen, yeryüzünü dolduran bir afvla karşılık verir, seni affederim."
Resulullah (S.A.V.) Efendimiz de; "Duâ, ibâdetin özüdür." buyurmuş ve sonra da şu âyet-i kerîmeyi okumuştur:
"Rabbiniz buyurdu ki: Bana duâ (ibâdet) edip kullukta bulunun ki, size karşılığını vereyim..." (Mü'min 60)
"Duâ Ediyorum (Fakat) Kabul Edilmiyor!?" Deme...
Resulullah (S.A.V.) Efendimiz, şöyle buyurmuştur:
"Bir mü'min; günâhla, akrabaları ile münâsebeti kesmekle ilgisi olmayan bir duâ ederse, الله, ona mutlaka (şu) üç şeyden birini verir: Ya duâda istediğini Dünya'da iken verir; veyâ duâda istediğini Ahiret'te onun için bir hazırlık olarak bekletir, yahut ona gelecek bir fenalığı önler.
bura
Zor durumda olunca okunacak dua,daraldığında okunacak çok etkili dua
dizgideki yanlışlıkları elimden geldiğince düzelttim
Sıkıntılı olduğun zaman ve kurtulamadığın zaman bu duayı her sabah 7 kere oku.
Allahü teala kısa sürede sıkıntıdan kurtarır. Borçluysa öder işsizse iş bulur.
Defalarca tecrübe edilmiştir. Çok önemli ve tesirli bir duadır.
Dua budur
Allahümme Ya Latif (7 kere) ya Allah edrikni bilütfikel hafiyyi ena muhtacün zelilün
Ve entel kaviyyül ğaniy. Allahümme ya seriul hisab ya şadidül ikab ya ğafur ve ya rahim
ve ya haliku külli şey in ya fatıris semavati vel ard. Ya falikel habbi ven neva falikel
isbahu ya veliyyül hasenat ya dafius seyyiat ya ğafirel hatiyyat ya satirel averat ya maniel
beliyyat ya mukilel aserat ya muhyil emvat ya münevvirel ardı ves semavat
(Hacetini Söyle) akdı haceti fi hazihis saate ya ilahel evveline vel ahirin ya bediüs semavati vel ardıne ya zel celali vel ikram. Ve sallallahü ala seyydina muhammedin ve alihi ecmain. Birahmetike ya samiüd dua ya erhamerrahimin. Bihürmeti muhammedin ve alihi ve sahbihi ecmain. Ya Allah ya Allah ya Allah
inşallah kardeşlerimiz faydalanır benide hayırla anıp banada dua ederler
bura