17.6.10

bura

Regaip kandili şiiri,En güzel Regaip kandili şiirleri


regaib, regaip kandili

Regaip Kandili

Regâip gecesi, Rabbin lütuf gecesi;

Ellerimizi açtık, Rabbim, Sen bizlere ikrâm eyle!

Garip boynumuz, kıldan ince huzuruna gelince;

Al kullarının duâlarını, Rabbim bize ihsân eyle!

İnce ince titreyen yalvarışlarımızı,

Perdelerini kaldır gözlerimizin, bize huzûrunda îmân eyle

Kandil gibi rûhlarımız, parlasın bu gecede.

Aşk ile sevapları bize nûrdan köprü eyle

Niyetlerimizi Sen bilirsin, sırla kaplı gönlümüzün

Dillerimiz sustuğunda kalbimizi şâhit eyle

İçimizde her ne varsa değiştir iman ile yerini

Lutfuna lâyık eyle verdiğimizde nefesimizi

İstekleri Sen bu gece Rabbim, bize çâre eyle...

REGAİP KANDİLİNİZ MÜBAREK OLSUN...


bura
bura

El-Hâfid İsm-i Şerîfi duası

El Hafid, Esmaül Hüsna, Islam, Allah

El-Hâfid İsm-i Şerîfi

El-Hâfiz, yukarıdan aşağı indiren, alçaltan, dereceleri düşüren.[1]

Düşmanlarını zilletle alçaltan; izzetiyle inkârcıları, celâliyle böbürlenen mağrurları alçaltan, haksızlığı hak kabul eden despotların burnunu yere sürten, hakkın hatırını âlî etmek için haksızları ve bâtıla taraftar olanları aşağıların aşağısına sürükleyen O'dur.[2]

Sözlükte aşağıya indirmek, alçaltmak, değerini azaltmak anlamlarına gelen "hafd" (حفض) masdarından sıfat olan "Hâfid" (حافض) kelimesinin anlamı, aşağı indiren, alçaltan, değerini azaltan demektir.[3]

Daha önce ifâde edildiği gibi Esmâ'ül-Hüsnâ'nın bir kısmı "müzdevice" (çift) olup, bu gruba giren isimlerin tek başına kullanılması uygun değildir.[4] 99 isimden teşekkül eden meşhûr Esmâ'ül Hüsnâ listesinde, el Bâsıt-el Kâbid, el Hâfid-er Râfi, el Muiz-el Müzil, ed Dar-en Nâfi gibi birbirlerine zıt kavramlardan oluşan bu çift isimler grubu, sevgi ile korku, lütuf ile kahır açısından incelendiğinde, bunlardan sadece Hâfid, Müzl, Kâbız ve Dâr isimlerinin "korku ve kahır" anlamını yansıttığı göze çarpmaktadır. Ancak söz konusu bu dört isim, her ne kadar ilk bakışta "kahır" ifade ediyor gibi görünüyorsa da, bunların her birinin karşıt anlamlı bir başka isimle birlikte kullanılmış olması, ilâhî fiillerin beşer âlemine nasıl bir denge içinde taalluk ettiğini dile getirmesi açısından dikkat çekicidir.[5]

Kurân-ı Kerîm'de belirtilen ilâhî isimler arasında bulunmamakla birlikte meşhur Esmâ'ül Hüsnâ hâdisinde yer alan bu isim, ulûhiyyet ve rubûbiyyeti inkâe eden, kendisinden başkasını beğenmeyip mütekebbir tavırlar sergileyen, hak ve hukuka riâyet etmeyip zorbalık edenlerin sahip bulundukları geçici şan, şeref, mevki ve izzetten mahrum bırakılıp rezil ve rüsvâ kılınabileceğini belirtmektedir.[6]

İnanan insanlara düşen görev, Allah'ın düşürdüğünü O'ndan başka kaldıramayacağını bilmek ve her zaman bu tür kötü âkıbetleri mûcip davranışlardan kaçınmaktır. Zirâ kişiyi şan, şeref, kadr ü kıymetten düşüren, Allah'tır. Ancak bunun sebebi, insanın bizzat kendisidir. Allah'ın itibârdan düşürüp aşağılattığı kimseler, çoğunlukla dünya hayatının geçici yükseklikleri için dînî değerlerin kendilerine sağlayacağı gerçek yücelikleri nazar-ı itibara almayan gâfillerdir.[7]

Hâfid isminin türetildiği "hfd" kökü, Kurân-ı Kerîm'de dört âyet-i kerîmede geçmekte olup üçü farklı şekillerde kullanılmıştır.[1]

لاَ تَمُدَّنَّ عَيْنَيْكَ إِلَى مَا مَتَّعْنَا بِهِ أَزْوَاجاً مِّنْهُمْ وَلاَ تَحْزَنْ عَلَيْهِمْ وَاخْفِضْ جَنَاحَكَ لِلْمُؤْمِنِينَ


"Kafirlerden bir kısmını faydalandırdığımız şeylerde sakın gözün kalmasın. Onlara karşı mahzun olma ve mü’minlere (şefkat) kanadını indir." (el-Hicr, 88) [8]

ve

وَاخْفِضْ جَنَاحَكَ لِمَنِ اتَّبَعَكَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ

"Mü’minlerden sana uyanlara kanatlarını indir." (eş-Şuarâ, 215) [9]

âyetlerinde Hz. Peygamber'den (S.A.V.) mü'minleri şefkat ve merhamet kanatları altına almasını...


وَاخْفِضْ لَهُمَا جَنَاحَ الذُّلِّ مِنَ الرَّحْمَةِ وَقُل رَّبِّ ارْحَمْهُمَا كَمَا رَبَّيَانِي صَغِيراً


Onlara merhamet ederek tevazu kanadını indir ve de ki: “Rabbim!, Tıpkı beni küçükken koruyup yetiştirdikleri gibi sen de onlara acı.” (el-İsrâ, 24) [10]

âyet-i kerîmesinde ise bütün mü'minleriden "ana-babalarına alçak gönüllülükle kanat germelerini" istemektedir.

3. خَافِضَةٌ رَّافِعَةٌ

4. إِذَا رُجَّتِ الْأَرْضُ رَجّاً

5. وَبُسَّتِ الْجِبَالُ بَسّاً

6. فَكَانَتْ هَبَاء مُّنبَثّاً

7. وَكُنتُمْ أَزْوَاجاً ثَلَاثَةً


"Yeryüzü şiddetle sarsıldığı, dağlar parça parça dağılıp saçılmış toz olduğu ve siz de üç sınıf olduğunuz zaman, O, (kimini) yükseltir, (kimini) alçaltır." (el-Vâkıa, 3-7) [11]


âyetlerinde ise kıyamet sahnelerinin anlatıldığı Vâkıa sûresinde burada kıyâmetin hem alçaltıcı, hem de yükseltici olduğu ifâde edilmiştir.[12][1]


bura
bura

Ğâşiye süresinin arapça okunuşu,Gaşiye suresi Türkçe meali



Gasiye Suresi

Ğâşiye Sûresi, Okunuşu ve Türkçe Anlamı

Surah Gashiye

Ğâşiye Sûresi, Mekke döneminde inmiştir. 26 âyettir. Sûre, adını birinci âyetteki “el-Gâşiye” kelimesinden almıştır. Ğâşiye, "kaplayıp bürüyen" demektir
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِِ


Bismillēhirrahmēnirrahîm.
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla...
1. هَلْ أَتَاكَ حَدِيثُ الْغَاشِيَةِ
1. Hel etēke hadîsül ğâşiyeh.

1. (Her yanı yaygın olarak kuşatacak olan) Kıyametin haberi sana geldi mi?
2. وُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ خَاشِعَةٌ
2. Vucûhuy-yevme izin [k]hâşiatün... (Durak yok)


2. O gün, öyle yüzler vardır ki, 'zillet içinde aşağılanmıştır.'
3. عَامِلَةٌ نَّاصِبَةٌ3. ...Âlimetün-nâsibetün... (Durak yok)

3. Çalışmış, boşuna yorulmuştur.
4. تَصْلَى نَاراً حَامِيَةً
4. ...Teslē nēran hâmiyeten... (Durak yok)

4. Kızgın bir ateşe yollanırlar.
5. تُسْقَى مِنْ عَيْنٍ آنِيَةٍ
5. ...Tusgâ min aynin ēniyeh.

5. Kaynar bir kaynaktan içirilirler.
6. لَّيْسَ لَهُمْ طَعَامٌ إِلَّا مِن ضَرِيعٍ
6. Leyse lehum taâmun illē min darîil-... (Durak yok)

6. Onlar için (zehirli olan) dari' dikeninden başka bir yiyecek yoktur.
7. لَا يُسْمِنُ وَلَا يُغْنِي مِن جُوعٍ
7. ...-Lē yusminu ve lē yuğnî min cûğ.

7. Ne doyurup-semirtir, ne açlıktan korur.
8. وُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ نَّاعِمَةٌ
8. Vucûhuy-yevme izin nâimetul-... (Durak yok)

8. O gün, öyle yüzler de vardır ki, nimette (engin bir mutluluk içinde)dirler.
9. لِسَعْيِهَا رَاضِيَةٌ9. ...-Liseğyihē râd(z)iyetün... (Durak yok)

9. Harcadığı-çabadan dolayı hoşnuttur.
10. فِي جَنَّةٍ عَالِيَةٍ
10. ...Fî cennētin âliyetil-... (Durak yok)

10. Yüksek bir cennettedir.
11. لَّا تَسْمَعُ فِيهَا لَاغِيَةً
11. ...Lē tesmeu fîhē lâğiyeh.

11. Orda anlamsız bir söz işitmez.
12. فِيهَا عَيْنٌ جَارِيَةٌ
12. Fîhē aynun cēriyeh.

12. Orda 'durmaksızın akan' bir kaynak vardır.

13. فِيهَا سُرُرٌ مَّرْفُوعَةٌ
13. Fîhē surûrum-merfûatuv-... (Durak yok)

13. Orda 'yükseklerde kurulmuş, tahtlar da vardır;
14. وَأَكْوَابٌ مَّوْضُوعَةٌ
14. ...-Ve ekvēbum-mevdûatuv-... (Durak yok)

14. Konulmuş (içecek dolu) kaplar,
15. وَنَمَارِقُ مَصْفُوفَةٌ
15. ...Venemērigu masfûfetuv-... (Durak yok)

15. Dizi dizi yastıklar,
16. وَزَرَابِيُّ مَبْثُوثَةٌ
16. ...-Vezerâbiyyu mebsûseh.

16. Ve serilmiş yaygılar.
17. أَفَلَا يَنظُرُونَ إِلَى الْإِبِلِ كَيْفَ خُلِقَتْ
17. Efelē yenzurûne ilel ibili keyfe [k]huligat.

17. Bakmıyorlar mı o deveye; nasıl yaratıldı?
18. وَإِلَى السَّمَاء كَيْفَ رُفِعَتْ
18. Veilessemēi keyfe rufiat.

18. Göğe, nasıl yükseltildi?
19. وَإِلَى الْجِبَالِ كَيْفَ نُصِبَتْ
19. Veilel cibēli keyfe nusibet.

19. Dağlara; nasıl oturtulup-kuruldu?

20. وَإِلَى الْأَرْضِ كَيْفَ سُطِحَتْ21. Veilel ardi keyfe sutihat.

20. Yere; nasıl yayılıp-döşendi?
21. فَذَكِّرْ إِنَّمَا أَنتَ مُذَكِّرٌ
21. Fezekkir innemē ente müzekkir.

21. Artık sen, öğüt verip-hatırlat. Sen, yalnızca bir öğüt verici-bir hatırlatıcısın.
22. لَّسْتَ عَلَيْهِم بِمُصَيْطِرٍ

22.
Leste aleyhim bimusaytirin... (Durak yok)

22. Onlara 'zor ve baskı' kullanacak değilsin.

23. إِلَّا مَن تَوَلَّى وَكَفَرَ
23. ...İlle men tevellē ve kefera... (Durak yok)

23. Ancak kim yüz çevirir ve inkar ederse
24. فَيُعَذِّبُهُ اللَّهُ الْعَذَابَ الْأَكْبَرَ
24. ...Feyuazzibuhûllâhul azēbel ekber.

24. Allah, onu en büyük azap ile azaplandırır.

25. إِنَّ إِلَيْنَا إِيَابَهُمْ
25. İnne ileynē iyēbehum... (Durak yok)
25. Şüphesiz onların dönüşleri Bizedir.
26. ثُمَّ إِنَّ عَلَيْنَا حِسَابَهُمْ
26. ... Sümme inne aleynē hisēbehum.

26. Sonra onları hesaba çekmek de elbette Bize aittir.

Sadekallâhül Azîm. (Azîm olan Allah, ne güzel ne doğru söyledi.)

bura