29.4.10

bura

Amme nebe suresi arapçası

Nebe Suresi (Amme Yetesaelune)
bura
bura

Mülk suresi türkçesi arapçası meali, tebareke suresi türkçesi arapçası meali

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِِ
Bismillâhirrahmânirrahîm.
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla...

1. تَبَارَكَ الَّذِي بِيَدِهِ الْمُلْكُ وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
1. Tebeerakellezî biyedihilmulku ve hüve 'alâ külli şey'in gadîr(un).
1.Hükümranlık elinde olan Allah, yücedir. O, her şeye hakkıyla gücü yetendir.

2. الَّذِي خَلَقَ الْمَوْتَ وَالْحَيَاةَ لِيَبْلُوَكُمْ أَيُّكُمْ أَحْسَنُ عَمَلاً وَهُوَ الْعَزِيزُ الْغَفُورُ
2. Ellezî [k]halega'l mevte ve'l hayâte liyebluvekum eyyukum ahsenu 'amelen[>v] ve hüvel azîzul ğafûr(u).
2. O, hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır. O, mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır.

3. الَّذِي خَلَقَ سَبْعَ سَمَاوَاتٍ طِبَاقاً مَّا تَرَى فِي خَلْقِ الرَّحْمَنِ مِن تَفَاوُتٍ فَارْجِعِ الْبَصَرَ هَلْ تَرَى مِن فُطُورٍ
3. Ellezî [k]halega seb'a semâvâtin tıbeegan[>m] mâ terâ fî [k]halgirrahmâni min tefâvûtin ferci'ıl basara hel terâ min futûr(in).
3. O, yedi göğü tabaka tabaka yaratandır. Rahmân'ın yaratışında hiçbir uyumsuzluk göremezsin. Bir kere daha bak! Hiçbir çatlak (ve düzensizlik) görüyor musun?

4. ثُمَّ ارْجِعِ الْبَصَرَ كَرَّتَيْنِ يَنقَلِبْ إِلَيْكَ الْبَصَرُ خَاسِأً وَهُوَ حَسِيرٌ
4. Sümmerci'ıl basara kerrateyni yengalib ileykel basaru [k]hâsien[>v] ve hüve hasîr(un[>v]).
4. Sonra tekrar tekrar bak; bakışların (aradığı çatlak ve düzensizliği bulamayıp) âciz ve bitkin halde sana dönecektir.

5. وَلَقَدْ زَيَّنَّا السَّمَاء الدُّنْيَا بِمَصَابِيحَ وَجَعَلْنَاهَا رُجُوماً لِّلشَّيَاطِينِ وَأَعْتَدْنَا لَهُمْ عَذَابَ السَّعِيرِ
5. Ve legad zeyyennes-semee-ed-dünyâ bimesâbîha ve ce'alnâhâ rücu men[>l] lişşeyâtîni ve a[g]'tednâ lehum 'azâbes-seîr(i).
5. Andolsun biz, en yakın göğü kandillerle donattık. Onları şeytanlara atılan taşlar yaptık ve (ahirette de) onlara alevli ateş azabını hazırladık.

6. وَلِلَّذِينَ كَفَرُوا بِرَبِّهِمْ عَذَابُ جَهَنَّمَ وَبِئْسَ الْمَصِيرُ
6. Ve lillezîne keferû birabbihim 'azâbu cehenneme ve bi'selmasîr(u).
6. Rablerini inkar edenler için cehennem azabı vardır. Ne kötü varılacak yerdir orası!

7. إِذَا أُلْقُوا فِيهَا سَمِعُوا لَهَا شَهِيقاً وَهِيَ تَفُورُ
7. İzâ ulgû fîhee semi'û lehee şehîgan[>v] ve hiye tefûr(u).
7. Oraya atıldıklarında, onun kaynarken çıkardığı korkunç uğultuyu işitirler.

8. تَكَادُ تَمَيَّزُ مِنَ الْغَيْظِ كُلَّمَا أُلْقِيَ فِيهَا فَوْجٌ سَأَلَهُمْ خَزَنَتُهَا أَلَمْ يَأْتِكُمْ نَذِيرٌ
8. Tekeedu temeyyezu minel ğayzı kullemee ulgıye fîhee fevcun se-ee-lehum [k]hazenetühee elem ye'tikum nezîr(un).
8. Neredeyse cehennem öfkeden çatlayacaktır! Oraya her bir topluluk atıldıkça oranın bekçileri onlara, "Size bir uyarıcı gelmemiş miydi?" diye sorarlar.

9. قَالُوا بَلَى قَدْ جَاءنَا نَذِيرٌ فَكَذَّبْنَا وَقُلْنَا مَا نَزَّلَ اللَّهُ مِن شَيْءٍ إِنْ أَنتُمْ إِلَّا فِي ضَلَالٍ كَبِيرٍ
9. Gâlû belee gad cee-enâ nazîrun fekezzebnâ ve gulnâ mâ nezzelallâhü min şey'in in entüm illâ fî daleelin kebîr(in[>v]).
9. Onlar da şöyle derler: "Evet, bize bir uyarıcı gelmişti. Fakat biz onu yalanlamış ve Allah hiçbir şey indirmemiştir. Siz ancak büyük bir sapıklık içindesiniz' demiştik."

10. وَقَالُوا لَوْ كُنَّا نَسْمَعُ أَوْ نَعْقِلُ مَا كُنَّا فِي أَصْحَابِ السَّعِيرِ
10. Ve gâlû lev künnee nesme'u ev na[ğ]'gılu mâ künnee fî ashâbisse'îr(i).
10. Yine şöyle derler: "Eğer kulak vermiş veya aklımızı kullanmış olsaydık, şu alevli ateştekilerden olmazdık."

11. فَاعْتَرَفُوا بِذَنبِهِمْ فَسُحْقاً لِّأَصْحَابِ السَّعِيرِ
11. Fa[ğ]'teraf'û bizenbihim fesuhgan[>l] lieshâbisse'îr(i).
11. İşte böylece günahlarını itiraf ederler. Artık alevli ateştekiler Allah'ın rahmetinden uzak olsun!

12. إِنَّ الَّذِينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُم بِالْغَيْبِ لَهُم مَّغْفِرَةٌ وَأَجْرٌ كَبِيرٌ
12. İnnellezîne ya[k]hşevne rabbehum bilğaybi lehum mağfiratun[>v] ve ecrun kebîr(un[>v]).
12. Görmedikleri halde Rablerinden korkanlar için bir bağışlanma ve büyük bir mükafat vardır.

13. وَأَسِرُّوا قَوْلَكُمْ أَوِ اجْهَرُوا بِهِ إِنَّهُ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ
13. Ve esirrû gavlekum evicherû bihi innehu 'alîmun bizatissudûr(i).
13. Sözünüzü gizleyin, yahut onu açığa vurun; (fark etmez). Şüphesiz Allah, sinelerin özünü (kalplerde olanı) hakkıyla bilir.

14. أَلَا يَعْلَمُ مَنْ خَلَقَ وَهُوَ اللَّطِيفُ الْخَبِيرُ
14. Elâ ya[ğ]lemu men [k]halega ve hüvel-latîful [k]habîr(u).
14. Yaratan bilmez mi? O, en gizli şeyleri bilir, (her şeyden) hakkıyla haberdardır.

15. هُوَ الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ الْأَرْضَ ذَلُولاً فَامْشُوا فِي مَنَاكِبِهَا وَكُلُوا مِن رِّزْقِهِ وَإِلَيْهِ النُّشُورُ
15. Hüvellezî ce'ale lekumul arda zelûlen femşû fî meneekibihee ve kulû min[>r] rizgıhî ve ileyhin-nuşûr(u).
15. O, yeryüzünü sizin ayaklarınızın altına serendir. Haydi onun üzerinde yürüyün ve Allah'ın rızkından yiyin. Dönüş, ancak onadır.

16. أَأَمِنتُم مَّن فِي السَّمَاء أَن يَخْسِفَ بِكُمُ الأَرْضَ فَإِذَا هِيَ تَمُورُ
16. E-emintüm men fissemeei en[>y] ya[k]hsife bikumul'arda feizee hiye temûr(u).
16. Göktekinin sizi yere geçirivermeyeceğinden emin mi oldunuz? (O zaman) bir de bakarsınız yer yüzü şiddetle çalkalanıyor.

17. أَمْ أَمِنتُم مَّن فِي السَّمَاء أَن يُرْسِلَ عَلَيْكُمْ حَاصِباً فَسَتَعْلَمُونَ كَيْفَ نَذِيرِ
17. Em emintüm men fissemeei en[y] yursile 'aleykum hâben feseta[ğ]lemûne keyfe nezîr(i).
17. Yahut göktekinin, üzerinize taş yağdıran rüzgar göndermeyeceğinden mi emin oldunuz? O zaman, uyarım nasılmış bileceksiniz!

18. وَلَقَدْ كَذَّبَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ فَكَيْفَ كَانَ نَكِيرِ
18. Ve legad kezzebellezîne min gablihim fekeyfe keene nekîr(i).
18. Andolsun, onlardan öncekiler de yalanlamıştı. Beni inkar etmenin sonucu nasıl oldu!?

19. أَوَلَمْ يَرَوْا إِلَى الطَّيْرِ فَوْقَهُمْ صَافَّاتٍ وَيَقْبِضْنَ مَا يُمْسِكُهُنَّ إِلَّا الرَّحْمَنُ إِنَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ بَصِيرٌ
19. Evelem yerav ilettayri fevgahum sâffeetin[v] ve yagdne mâ yumsikuhunne iller-rahmeenu innehû bikülli şey'in basîr(un).
19. Üstlerinde kanat çırparak uçan kuşlara bakmazlar mı? Onları (havada) ancak Rahmân tutuyor. Şüphesiz O her şeyi hakkıyla görendir.

20. أَمَّنْ هَذَا الَّذِي هُوَ جُندٌ لَّكُمْ يَنصُرُكُم مِّن دُونِ الرَّحْمَنِ إِنِ الْكَافِرُونَ إِلَّا فِي غُرُورٍ
20. Emmen heezellezî hüve cündun[>l] lekum yansurukum min dûnir-rahmeeni inil keefirûne illâ fî ğurûr(in).
20. Yahut Rahmân'dan başka size yardım edecek şu ordunuz (taraftarlarınız) kimlerdir? İnkarcılar ancak bir aldanış içindedirler.

21. أَمَّنْ هَذَا الَّذِي يَرْزُقُكُمْ إِنْ أَمْسَكَ رِزْقَهُ بَل لَّجُّوا فِي عُتُوٍّ وَنُفُورٍ
21. Emmen heezellezî yerzugukum in emseke rizgahû bel leccû fî 'utuvvin[>v] ve nufûr(in).
21. Peki, Allah rızkını keserse, kimdir size rızık verecek olan? Hayır, onlar azgınlık ve nefretle direnip durdular.

22. أَفَمَن يَمْشِي مُكِبّاً عَلَى وَجْهِهِ أَهْدَى أَمَّن يَمْشِي سَوِيّاً عَلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ
22. Efemen yemşî mukibben 'alee vechihî ehdee emmen[>y] yemşî seviyyen 'alee sırâtın[>m] mustegîm(in).
22. Şimdi, yüzüstü kapanarak düşe kalka yürüyen mi daha doğru gider, yoksa dosdoğru bir yolda dimdik yürüyen mi?

23. قُلْ هُوَ الَّذِي أَنشَأَكُمْ وَجَعَلَ لَكُمُ السَّمْعَ وَالْأَبْصَارَ وَالْأَفْئِدَةَ قَلِيلاً مَّا تَشْكُرُونَ
23. Gul hüvellezî enşe-eküm ve ce'ale lekumus-sem'a ve'l ebsâra vel ef'idete galîlen[>m] mee teşkurûn(e).
23. De ki: "O, sizi yaratan ve size kulaklar, gözler ve kalpler verendir. Ne kadar da az şükrediyorsunuz!"

24. قُلْ هُوَ الَّذِي ذَرَأَكُمْ فِي الْأَرْضِ وَإِلَيْهِ تُحْشَرُونَ
24. Gul hüvellezî zeraekum fil ardi ve ileyhi tuhşerûn(e).
24. De ki: "O, Sizi yeryüzünde yaratıp çoğaltandır. Ancak onun huzurunda toplanacaksınız."

25. وَيَقُولُونَ مَتَى هَذَا الْوَعْدُ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ
25. Ve yegûlûne metee heezel va[ğ]du in küntüm sâdigîn(e).
25. "Eğer doğru söyleyenler iseniz, bu tehdit ne zaman gerçekleşecek?" diyorlar.

26. قُلْ إِنَّمَا الْعِلْمُ عِندَ اللَّهِ وَإِنَّمَا أَنَا نَذِيرٌ مُّبِينٌ
26. Gul innemel ılmü 'ındallâhi ve innemee ene nezîrun[>m] mubîn(un).
26. De ki: "O bilgi, ancak Allah katındadır. Ben ise sadece apaçık bir uyarıcıyım."

27. فَلَمَّا رَأَوْهُ زُلْفَةً سِيئَتْ وُجُوهُ الَّذِينَ كَفَرُوا وَقِيلَ هَذَا الَّذِي كُنتُم بِهِ تَدَّعُونَ
27. Felemmee raevhü zülfeten sîet vucûhullezîne keferû ve gîle heezellezî kuntum bihî teddeûn(e).
27. Onu (azabı) yakından gördükleri zaman inkar edenlerin yüzleri kötüleşir ve onlara, "İşte bu, (alaylı bir biçimde) isteyip durduğunuz şeydir" denir.

28. قُلْ أَرَأَيْتُمْ إِنْ أَهْلَكَنِيَ اللَّهُ وَمَن مَّعِيَ أَوْ رَحِمَنَا فَمَن يُجِيرُ الْكَافِرِينَ مِنْ عَذَابٍ أَلِيمٍ
28. Gul eraeytum in ehlekeniyallâhu ve men[>m]-meiye ev rahimenâ femen[>y] yucîrulkâfirîne min 'azeebin elîm(in).
28. De ki: "Söyleyin bakalım: Diyelim ki Allah beni ve beraberimdekileri helak etti, yahut bize acıdı. Peki, ya inkarcıları elem dolu bir azaptan kim koruyacak?"

29. قُلْ هُوَ الرَّحْمَنُ آمَنَّا بِهِ وَعَلَيْهِ تَوَكَّلْنَا فَسَتَعْلَمُونَ مَنْ هُوَ فِي ضَلَالٍ مُّبِينٍ
29. Gul hüverrahmânu âmennâ bihî ve 'aleyhi tevekkelnee feseta[ğ]lemûne men hüve fî daleelin[>m] mubîn(in).
29. De ki: "O, Rahmân'dır. O'na iman ettik, yalnızca ona tevekkül ettik. Siz, kimin apaçık bir sapıklık içinde olduğunu yakında öğreneceksiniz!"

30. قُلْ أَرَأَيْتُمْ إِنْ أَصْبَحَ مَاؤُكُمْ غَوْراً فَمَن يَأْتِيكُم بِمَاء مَّعِينٍ
30. Gul eraeytum in [ea]sbeha meeukum ğavran femen[>y] ye'tîkum bimeein[>m] me'în.
30. De ki: "Söyleyin bakalım: Suyunuz çekiliverse, size kim temiz bir akar su getirir?"


bura
bura

Mülk suresi ,tebareke suresi,cuma günü okunması gereken sure


bura
bura

Duhan suresi,duhan suresinin orjinali

Duhan Suresi
bura
bura

Duhan suresi,türkçe meali

Türkçe Meali:

1- Ha, Mim.

2- Apaçık Kitab'a andolsun;

3- Gerçekten Biz onu mübarek bir gecede indirdik, gerçekten Biz uyaranlarız.

4- Ki onda (o gecede) her hikmetli iş ayrılır.

5- Katımız'dan bir emir ile; doğrusu Biz, (insanlara elçi) gönderenleriz.

6- Rabbinden bir rahmet olarak. Şüphesiz O, işitendir, bilendir.

7- Eğer kesin bir bilgiyle inanıyorsanız (Allah), göklerin, yerin ve bu ikisi arasında bulunanların Rabbidir.

8- O'ndan başka İlah yoktur; diriltir ve öldürür. Sizin de Rabbinizdir, geçmiş atalarınızın da Rabbidir.

9- Hayır, onlar şüphe içindedirler; oynayıp-oyalanıyorlar.

10- Öyleyse sen, göğün açıkça bir duman getireceği günü gözle;

11- (Bu duman) insanları sarıp-kuşatıverir. İşte bu, acı bir azaptır.

12- "Rabbimiz, azabı üstümüzden açıp-gider; çünkü biz (artık) iman edicileriz."

13- Onlar için öğüt alıp-düşünmek nerede? Onlara, açıklayan bir elçi gelmişti.

14- Sonra, ondan yüz çevirdiler ve dediler ki: "(Bu,) Öğretilmiştir, bir delidir."

15- Biz sizden bu azabı biraz açıp-gidereceğiz; (ama yine) dönecek olanlarsınız siz.

16- Büyük bir şiddetle yakalayacağımız gün, elbette Biz intikam alacağız.

17- Andolsun, Biz kendilerinden önce, Firavun'un kavmini de denedik. Onlara kerim bir elçi gelmişti;

18- "Allah'ın kullarını bana teslim edin; gerçekten ben, sizin için güvenilir bir elçiyim" (demişti).

19- "Allah'a karşı büyüklenmeyin; şüphesiz size apaçık, bir delil getiriyorum."

20- "Ve doğrusu ben, sizin taşa tutmanızdan benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan (Allah)a sığındım."

21- "Eğer bana inanmıyorsanız, bu durumda benden kopup-ayrılın."

22- Sonunda Rabbine: "Gerçekten bunlar, suçlu-günahkar bir kavimdirler" diye dua etti.

23- (Allah da:) "Öyleyse, kullarımı geceleyin yürüyüşe geçir, muhakkak takip edileceksiniz." (diye duasını kabul edip cevap verdi).

24- "Denizi durgun ve açık bırak. Çünkü suda boğulacak bir ordudur."

25- Onlar nice bahçeler ve pınarlar terk etmişlerdi;

26- (Nice) Ekinler, güzel konaklar,

27- Ve içlerinde 'sevinç ve mutluluk içinde' yaşadıkları nimetler,

28- İşte böyle; Biz bunları başka bir kavme miras olarak verdik.

29- Onlar için ne gök, ne yer ağlamadı ve onlar (ın azabı) ertelenmedi.

30- Andolsun, Biz İsrailoğulları'nı o alçaltıcı azaptan kurtardık.

31- Firavun'dan. Çünkü, o, ölçüyü taşıran bir mütekebbirdi.

32- Andolsun, Biz onları bir ilim üzere alemlere üstün kıldık.

33- Ve onlara, her birinde açık birer imtihan bulunan ayetler verdik.

34- Muhakkak, bunlar da diyorlar ki:

35- "(Bütün herşey) Bizim yalnızca ilk ölümümüzdür; biz yeniden diriltilip-kaldırılacak değiliz."

36- "Eğer doğru sözlüyseniz, şu halde atalarımızı getirin bakalım."

37- Onlar mı hayırlı, yoksa Tübba' kavmi ve onlardan öncekiler mi? Biz onları yıkıma uğrattık. Çünkü onlar, suçlu-günahkardı.

38- Biz, gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları bir �oyun ve oyalanma konusu� olsun diye yaratmadık.

39- Biz onları yalnızca hak ile yarattık. Ancak onların çoğu bilmezler.

40- Şüphesiz o (hakkı batıldan, haklıyı haksızdan) ayırma günü, hepsinin (hesaba çekilecekleri) vakitleridir.

41- O gün, bir dost dosttan herhangi bir şeyle yarar sağlayamaz. Ve onlara yardım edilmez.

42- Ancak Allah'ın rahmet ettiği başka. Şüphesiz O, üstün ve güçlü olandır, esirgeyendir.

43- Doğrusu, o zakkum ağacı;

44- Günahkar olanın yemeğidir.

45- Pota gibi; karınlarda kaynar-durur;

46- Kaynar-suyun kaynaması gibi.

47- "Onu tutun da cehennemin orta yerine sürükleyin."

48- "Sonra kaynar suyun azabından başının üstüne dökün;"

49- "(Azabı) Tad; çünkü sen, (kendince) üstün, onurluydun."

50- "Gerçekten bu, sizin kuşkuya kapıldığınız şeydir."

51- Muttakilere gelince; muhakkak onlar, güvenli bir makamdadırlar.

52- Cennetlerde ve pınarlarda,

53- Hafif ipekten ve ağır işlenmiş atlastan (elbiseler) giyinirler, karşılıklı (otururlar).

54- İşte böyle; ve Biz onları iri gözlü hurilerle evlendirmişizdir.

55- Orda, güvenlik içinde her türlü meyveyi istiyorlar;

56- Orda, ilk ölümün dışında başka ölüm tadmazlar. Ve (Allah da) onları cehennem azabından korumuştur.

57- Senin Rabbinden, bir fazl ve (lütuf) olarak. İşte büyük 'mutluluk ve kurtuluş' budur.

58- Belki onlar öğüt alıp-düşünürler diye, Biz onu (Kur'an'ı), senin dilinle kolaylaştırdık.

59- Öyleyse sen gözleyip-bekle; elbette onlar da gözleyip-bekliyorlar.


bura
bura

Ruh nedir,ruh gelirmi ,ruh hakkındaki bilgiler

Rûh için aşağıdaki tanımlar yapılır:

“Can. Canlılık. Nefes. Cebrail (A.S..).”

“Bir kanun-u zîvücud-u haricî.” (Hariçte müstakil bir varlığı bulunan bir kanun.) (Sözler)

“Emir âleminden olup, beden ülkesini idare etmesi için kendisine müstakil bir varlık verilen bir kanun. Bedenden ayrılınca da varlığını devam ettirebilen lâtif bir cisim.”

Bazı insanlar, Peygamber Efendimiz'e rûhu sordular. Cevap vermeyip, vahyi bekledi. Gelen âyet, gâyet netti: “O, rabbimin emrindendir, de.” Ruhun varlığı tasdik ediliyor; fakat mahiyeti açıklanmıyordu. Çünkü, muhatapların söyleneni anlamasına imkân yoktu. Akıl, “emir âleminden” olan bir varlığı kavrayacak kapasitede değildi.

“Emir alemi” ölçüden, tartıdan, şekilden, renkten uzak varlıkların dünyasıdır. Maddeler için söylenen uzun, kısa, mavi, sarı, yuvarlak, düz, ağır, hafif gibi kelimelerin o âlemde karşılığı yoktur. Ölçülere mahkûm akıllar, ölçülemeyeni nasıl anlasın?

Hadiste “Kendini bilen, Rabb'ini bilir.” buyruluyor. Bir büyük mütefekkirimiz de, “Ey kendini insan bilen insan! Kendini oku...” diyor. Şu halde, insanın kendini tanımaya çalışması şart. Kendimizden giderek O'na ulaşacağız!

Rûh hakkında neler biliyoruz? Rûhun kendisini bilemiyoruz. Ancak bazı özelliklerinden söz edebiliriz. Beden, anne karnında belli bir olgunluğa erişince, rûh verilir.

Rûh, sonradan yaratılmıştır; ama ebedîdir. Birdir, bölünmez, parçalara ayrılmaz. İcraatıyla ve tesirleriyle bedenin her yerinde bulunur; fakat mekânı yoktur. Bedenin içinde olmadığı gibi, dışında da değildir. Bütün işleri aynı anda idare eder; bir iş, diğerine engel olmaz. O, tabiattaki kanunlara benzer. Örneğin, bir yerçekimi kanunu, hayat ve şuûr sâhibi olsaydı; rûh özelliği kazanırdı.

Rûh, şuûruyla fark eder, aklıyla anlar, vicdânıyla tartar, karar verir, hayâliyle plânlar yapar, hâfızasıyla bilgi depolar, kalbiyle sever. Onun sayılamayacak kadar çok kabiliyeti vardır. Bunların bir kısmı da maddî uzuvlarla ortaya çıkar. Rûh, eliyle tutar, gözüyle görür, kulağıyla işitir, ayağıyla yürür... Bedende bulunduğu sürece bedene muhtaçtır. Faaliyetleri, bedenle sınırlıdır. Ölüm, onun beden zindanından kurtulup, hürriyetine kavuşmasıdır. O zaman bedene ihtiyâcı kalmaz. Gözsüz görür, kulaksız işitir, beyinsiz düşünür. Mahşere kadar bedensiz bekler. Ahirette yeniden ve yeni bir bedene kavuşur.

Ruh; insana hayat veren ve onu düşünen, anlayan, idrak eden bir kişi haline sokan maddi olmayan, ölümsüz varlık. İnsanlık tarihinin belki de ilk dönemlerine kadar uzanan ve insanları üzerinde düşündürmeye sevk eden ruh. Ruh hakkında ayet ve hadisler dışında ileri sürülen bütün görüşler kabule ve redde açıktır. Çünkü mutlak bilgi anlamında bir bağlayıcılıkları yoktur.

"Sana ruh hakkında soru sorarlar. De ki: Ruh, Rabbimin emrindendir. Size ancak az bir bilgi verilmiştir."(İsra Suresi 85) ayetindeki ruhtan, insanı canlı kılan ruhun kastedilmediğini ve dolayısıyla, insanın ruhu hakkında alimlerin konuşmalarının caiz olduğunu ileri sürenlerin, ruh hakkında ortaya koymuş oldukları görüşler, hiçbir zaman ruhun mahiyetinin gerçekliği hakkında ne tatmin edici olmuştur ve ne de aklın ve hayalin ürünü olmaktan ileri gitmişlerdir. Çünkü bilgi verilmeyen konu, tamamıyla gayb alemiyle ilgilidir ve gayba dair bilgileri de Allah'tan başka kimsenin bilmesi söz konusu değildir.

Ruh çağırma ruhun varlığını kabul eden fakat hakkında sapık ve gerçek dışı bir anlayışa sahip olan kimseler, ölmüş insanların ruhlarıyla irtibat kurulabileceğini ve böylece, gayb aleminden bilgi alınabileceğini ileri sürmüşlerdir. Bu kimseler düzenlemiş oldukları ruh çağırma seanslarıyla insanları kandırmakta ve onların cehaletlerinden istifade ederek menfaat elde etmektedirler. Ruh, Allah Teala'nın emrinde ve denetiminde olan bir varlıktır. Onun insanlar tarafından çağrılıp bazı istekler yerine getirmesinin mümkün olduğuna inanmanın hiç bir dayanağı yoktur.

Peki İslam'dan önce ve hala İslam dışındaki inanışlarla başlayalım ruh hakkında bilinenlere, bilindi sanılanlara.


bura
bura

Ölüm nedir ,ölümden sonra neler vardır

Hz. Adem'den beri gönderilmiş bütün semavi dinlerdeki en temel mesaj Allah'tan başka İlah olmadığı ve tekrardan diriliş yani ölüm ötesi ahiret hayatıdır. Kudreti sonsuz yüce Rabbimiz, insanı yaratmış ona akledebilme yeteneği vermiş ve yaşamını, yaratılışına en uygun şekilde sürdürebilmesi için Kutsal Dinleri göndermiştir. İnsanlar ise, çoğu zaman işlerine gelmediği için bu dinlere karşı çıkmış, bunları birer sapıklık ve bozgun olarak ilan etmiş, Allah'ın buyruklarını yerine getirmediği gibi bir de Allah'ın dinine savaş açma cesaretini gösterebilmiştir. Kuran'ın ayetlerinin söylediği gibi insan en güzel suretle yaratılmasına rağmen yaptığı bozgunculuktan dolayı aşağıların aşağısına da çekilmiştir.

Bugün, yaşadığımız dünya hayatına dört elle sarınılıp sanki sonsuz olan yaşam burası gibi yaşam sürülmekte ve zihinlerde ölüm ötesi hayat düşüncesinden en ufak bir eser bile bulunmamaktadır. İnanan insan ise, attığı her adımı ölüm ötesi hayatı düşünerek atar, yaptığı her davranışı, söylediği her sözü... Bilir ki, bu dünya sadece bir imtihan sahasıdır ve tek kurtuluş bu dünyayı ahirete göre yaşamaktır.

Günümüzde dinsizliğe sahip çıkan, insanları dinsizliğe sevk etmeye çalışan, ömrünü bu davaya adayan insanoğlunun aldığı cesaretin sebebi de ölüm ötesi hayatı kabullenmemektendir. İnsanoğlunun sapkınlıklarının ve bozgunculuklarının önüne geçebilecek tek şey ahireti düşünebilmek ve ona göre davranabilmektir. İnananlar, çoğu zaman dinlerine, dinsizlerin dinsizliklerine sahip çıktıkları kadar sahip çıkmamakta, "Din, Allah ile kul arasındadır." kavramını dar anlamda yorumlayıp, insanları inandıkları ve savundukları düşünce ile sorumlu tutmayı yeterli görmekte ve bunca karalamalara ve sapkınlıklara kulak tıkamaktadır.

Muhakkak ki Allah dinini korumaya güç yetirebilir. Ancak inananlar da pasif olmamalı ve dinlerine sahip çıkıp her türlü şekilde Allah yolunda mücadele etmelidir. İnanan bir kişi, kendini en güzel şekilde yetiştirmiş, Kuran'ı ahlakını almış, kendini Allah yoluna adamış olmalıdır. Ahireti her an düşünebilen, dilinden güzel sözleri Allah'ın hatırlanmasını, duaları düşürmeyen, gönlünde gerçek Allah sevgisini taşıyan, ruhu bu sevgi ve aşk ile tatmin bulmuş bir kişi olmalıdır. Duyarlı, düşünceli ve Rabbine karşı kalbi ürpererek boynu bükük olan, bir gülümsemeyi çok görmeyen ve kötülükten alıkoyup iyiliğe sevk eden... Daha sayabileceğimiz bir çok güzelliği ve özelliği ancak ölüm ötesi hayatı sürekli düşünerek ve Allah'tan isteyerek edinebiliriz.


bura
bura

Cuma günü okunacak dua, cuma günü okunması gereken dua

kim bu duayı cuma günü hangi vaktide 100kez okursa duası kabul olur lailahe illa ente ya hananü yamenanü yabediussemavati velardı yazel celali vel ikram kaynak ilahi emirler ben bu duayı coğuzaman okuduğumda fayda gördüm ve sizinlede paylaşmak istedim
bura