29.4.10

bura

Ruh nedir,ruh gelirmi ,ruh hakkındaki bilgiler

Rûh için aşağıdaki tanımlar yapılır:

“Can. Canlılık. Nefes. Cebrail (A.S..).”

“Bir kanun-u zîvücud-u haricî.” (Hariçte müstakil bir varlığı bulunan bir kanun.) (Sözler)

“Emir âleminden olup, beden ülkesini idare etmesi için kendisine müstakil bir varlık verilen bir kanun. Bedenden ayrılınca da varlığını devam ettirebilen lâtif bir cisim.”

Bazı insanlar, Peygamber Efendimiz'e rûhu sordular. Cevap vermeyip, vahyi bekledi. Gelen âyet, gâyet netti: “O, rabbimin emrindendir, de.” Ruhun varlığı tasdik ediliyor; fakat mahiyeti açıklanmıyordu. Çünkü, muhatapların söyleneni anlamasına imkân yoktu. Akıl, “emir âleminden” olan bir varlığı kavrayacak kapasitede değildi.

“Emir alemi” ölçüden, tartıdan, şekilden, renkten uzak varlıkların dünyasıdır. Maddeler için söylenen uzun, kısa, mavi, sarı, yuvarlak, düz, ağır, hafif gibi kelimelerin o âlemde karşılığı yoktur. Ölçülere mahkûm akıllar, ölçülemeyeni nasıl anlasın?

Hadiste “Kendini bilen, Rabb'ini bilir.” buyruluyor. Bir büyük mütefekkirimiz de, “Ey kendini insan bilen insan! Kendini oku...” diyor. Şu halde, insanın kendini tanımaya çalışması şart. Kendimizden giderek O'na ulaşacağız!

Rûh hakkında neler biliyoruz? Rûhun kendisini bilemiyoruz. Ancak bazı özelliklerinden söz edebiliriz. Beden, anne karnında belli bir olgunluğa erişince, rûh verilir.

Rûh, sonradan yaratılmıştır; ama ebedîdir. Birdir, bölünmez, parçalara ayrılmaz. İcraatıyla ve tesirleriyle bedenin her yerinde bulunur; fakat mekânı yoktur. Bedenin içinde olmadığı gibi, dışında da değildir. Bütün işleri aynı anda idare eder; bir iş, diğerine engel olmaz. O, tabiattaki kanunlara benzer. Örneğin, bir yerçekimi kanunu, hayat ve şuûr sâhibi olsaydı; rûh özelliği kazanırdı.

Rûh, şuûruyla fark eder, aklıyla anlar, vicdânıyla tartar, karar verir, hayâliyle plânlar yapar, hâfızasıyla bilgi depolar, kalbiyle sever. Onun sayılamayacak kadar çok kabiliyeti vardır. Bunların bir kısmı da maddî uzuvlarla ortaya çıkar. Rûh, eliyle tutar, gözüyle görür, kulağıyla işitir, ayağıyla yürür... Bedende bulunduğu sürece bedene muhtaçtır. Faaliyetleri, bedenle sınırlıdır. Ölüm, onun beden zindanından kurtulup, hürriyetine kavuşmasıdır. O zaman bedene ihtiyâcı kalmaz. Gözsüz görür, kulaksız işitir, beyinsiz düşünür. Mahşere kadar bedensiz bekler. Ahirette yeniden ve yeni bir bedene kavuşur.

Ruh; insana hayat veren ve onu düşünen, anlayan, idrak eden bir kişi haline sokan maddi olmayan, ölümsüz varlık. İnsanlık tarihinin belki de ilk dönemlerine kadar uzanan ve insanları üzerinde düşündürmeye sevk eden ruh. Ruh hakkında ayet ve hadisler dışında ileri sürülen bütün görüşler kabule ve redde açıktır. Çünkü mutlak bilgi anlamında bir bağlayıcılıkları yoktur.

"Sana ruh hakkında soru sorarlar. De ki: Ruh, Rabbimin emrindendir. Size ancak az bir bilgi verilmiştir."(İsra Suresi 85) ayetindeki ruhtan, insanı canlı kılan ruhun kastedilmediğini ve dolayısıyla, insanın ruhu hakkında alimlerin konuşmalarının caiz olduğunu ileri sürenlerin, ruh hakkında ortaya koymuş oldukları görüşler, hiçbir zaman ruhun mahiyetinin gerçekliği hakkında ne tatmin edici olmuştur ve ne de aklın ve hayalin ürünü olmaktan ileri gitmişlerdir. Çünkü bilgi verilmeyen konu, tamamıyla gayb alemiyle ilgilidir ve gayba dair bilgileri de Allah'tan başka kimsenin bilmesi söz konusu değildir.

Ruh çağırma ruhun varlığını kabul eden fakat hakkında sapık ve gerçek dışı bir anlayışa sahip olan kimseler, ölmüş insanların ruhlarıyla irtibat kurulabileceğini ve böylece, gayb aleminden bilgi alınabileceğini ileri sürmüşlerdir. Bu kimseler düzenlemiş oldukları ruh çağırma seanslarıyla insanları kandırmakta ve onların cehaletlerinden istifade ederek menfaat elde etmektedirler. Ruh, Allah Teala'nın emrinde ve denetiminde olan bir varlıktır. Onun insanlar tarafından çağrılıp bazı istekler yerine getirmesinin mümkün olduğuna inanmanın hiç bir dayanağı yoktur.

Peki İslam'dan önce ve hala İslam dışındaki inanışlarla başlayalım ruh hakkında bilinenlere, bilindi sanılanlara.


bura