8.12.11

bura

Yatsı namazından sonra cünüp olan ne zamana kadar cünüp dursa günah olmaz


Yatsı namazını kıldıktan sonra cünüp olanın sabah namazına kadar guslünü tehir etmesi caizse de hemen yıkanması elbette çok iyi olur. İmam-ı Gazali hazretleri, (Cünüp olup gusletmeden bir namaz vaktini geçirene, ateşten gömlek giydirilecektir) buyuruyor. Namaz kılan ve kılmayan herkes, bir namaz vaktini cünüp geçirirse, çok azap görür. Mesela, öğle ezanından sonra cünüp olanın öğle namazını kılmamışsa, ikindi vaktine öğleyi kılacak kadar zaman kalınca gusletmesi farz olur. Farzı yapmak çok sevap, yapmamak büyük bir günahtır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Cünüp olunca, çabuk gusletmeli! Çünkü kiramen kâtibin melekleri, cünüp gezenden incinir.) [Ey Oğul İlmihali]

(Canlı resmi, köpek ve cünüp bulunan odaya rahmet melekleri girmez.) [Nesai]

(Cünübe, sarhoşa rahmet meleği yaklaşmaz.) [Bezzar]

(Gusletmek için kalkana, üzerindeki kıl sayısınca sevap verilir, o kadar günahı affolur, Cennetteki derecesi yükselir. Guslü için ona verilecek sevap, dünyada bulunan her şeyden daha hayırlı olur. Allahü teâlâ meleklerine, "Bakın bu kulum, gece üşenmeden kalkıp emrime uymak için guslediyor. Şahit olun ki, bunun günahlarını af ve mağfiret eyledim" buyurur.) [Gunye]
bura
bura

Teheccüd namazı en az en çok kaç rekat kılınabilir,Sınırı var mıdır ?


Bunlar sünnet namazlardır. Peygamber efendimiz ne kadar bildirmişse o kadarı sünnettir. Sünnetlere de nafile denir. Her sünnet nafiledir; fakat her nafile, sünnet değildir. Nafileler, revatib ve regaib diye ikiye ayrılır. Revatib, farzlardan önce veya sonra kılınan müekked ve gayr-ı müekked sünnetlerdir. Regaib ise, kuşluk, teheccüd ve evvabin gibi diğer sünnetlerdir. (Nimet-i İslam)

Teravih namazı da sünnettir ve sünnet olan miktarı 20 rekâttır. Daha fazla kılınırsa nafile olur. Kuşluk, evvabin ve teheccüd namazlarının da sünnet olan miktarı bildirilen miktardır. Bir kimse kuşluk vakti 40 rekât namaz kılsa, bunun 12 rekâtı sünnet, kalanı nafile olur. Akşam namazının farzından sonra, 20 rekât nafile namaz kılınsa, bunun 6 rekâtı sünnet, kalanı nafile olur. Bir kimse gece bin rekât nafile namaz kılsa, bunun 12’si sünnet olan teheccüd namazı, diğerleri nafile olur.
bura
bura

Teheccüd namazı için önce uyyup sonra kalkmak şart mı,Teheccüd namazının kazası olur mu


Teheccüd, gecenin üçte ikisi geçtikten sonra, imsak vakti girinceye kadar kılınan nafile bir namazdır. Teheccüd, uykuyu terk etmek demektir. Teheccüd için önce uyuyup, sonra kalkmanın şart olduğunu bildirenler de olmuştur. (Şir’a şerhi )
Gece kılınan nafile namaz, gündüz kılınan nafile namazdan daha faziletlidir. Çünkü gece uyanmak nefse zor gelir. Hadis-i şerifte (İbadetin efdali zahmetli olanıdır) buyuruldu. (M. Felah, İbni Esir, Nihaye)

Teheccüd namazı, gündüz kılınan bin rekâttan daha faziletlidir. Bir saat ilim öğrenmek, [mesela ilmihal okumak] geceyi ibadetle geçirmekten daha çok sevabdır. (Dürr-ül-muhtar)

(Amellerin kıymetlisi, az da olsa devamlı olanıdır) hadis-i şerifi, meşakkatli ibadeti ara sıra yapmaktansa, meşakkati az olanı devamlı yapmanın daha faydalı olduğunu bildirmektedir. (Beyheki)

Gece namazı çok faziletlidir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Gece seherde kılınan iki rekât namaz, dünya ve içindekilerden daha kıymetlidir. Eğer meşakkat vermeseydi, gece namazını ümmetime farz kılardım.) [Deylemi]

(Farzlardan sonra en faziletli namaz, gece namazıdır.) [Müslim]

(Gündüz kaylule yaparak teheccüde, sahura kalkarak da oruca yardım edin!) [İbni Mace]

(Cennette öyle muazzam köşkler vardır ki, bunlar tatlı dilli olan, selamı yayan, herkese yemek yediren, çok oruç tutan ve gece namazı kılan kimselere verilir.) [İbni Nasr]

(Gecenin sonunda kılınan iki rekât namaz, dünyadan ve dünyadakilerden hayırlıdır. Ümmetime zor gelmeyeceğini bilseydim, onlara teheccüdü mecburi kılardım.) [Müslim]

(Cemaatle namazlarını kılan kimse, gece namazına kalkmış gibi sevab alır.) [Tirmizî]

(Yatsı veya sabah namazını cemaatle kılan gece namazı kılmış gibi sevaba kavuşur.) [Hatîb]

(Gece namazına devam edin! Bu, sizden önceki salihlerin âdetidir. Gece namazı, Allah’a yakınlaştırıcı, günahlardan uzaklaştırıcı ve onlara kefarettir. Bedene de sağlıktır.) [Hâkim]

(Cebrail aleyhisselam gece namazını o kadar çok tavsiye etti ki, pek az uyuyanların ümmetimin hayırlıları olduğunu anladım.) [Deylemî]

(Ramazanda inanarak ve sevabını umarak gece namazı kılanın günahları affolur.) [Buhârî] (Teravih kılan da gece namazı kılmış olur.)

(Deve veya koyun sağımı kadar da olsa, gece namazı kılmalı. Yatsıdan sonra yatmadan önce kılınan namaz gece namazı sayılır.) [Ebu Nuaym]

(Teheccüd kılma âdeti olup da, uyuya kalana, Allahü teâlâ kılmış gibi sevab verir; uykusu da, kendisi için bir sadaka olur.) [Nesai]

(Selamı yayar, açları doyurur, sıla-i rahimde bulunur, geceleri herkes uyurken namaz kılarsanız, selametle Cennete girersiniz.) [Tirmizi]

(Müminin şerefi gece namazı kılmasındadır.) [Hatîb]

(Gece namaz kılanların yüzü güzel olur.) [Rıyad-un-nasihin]

(Teheccüd, günahları affettiren, salihlerin ameli olup, hastalıklara da şifa verir.) [Tirmizi]

(Kış, müminin baharıdır. Gündüzleri kısadır, oruç tutar; geceleri uzundur, ibadet eder.) [Beyheki]

(Gecenin sonunda uyanamayacağından korkan, gecenin evvelinde vitri eda etsin! Sonra yatsın! Gece sonunda uyanacağını ümit eden, vitri o zaman kılsın! Çünkü gecenin sonundaki kalkmakta rahmet melekleri hazır olur.) [Müslim]

(Gece seher vaktinde ve namazlardan sonra yapılan dua kabul olur.) [Tirmizi]

(Seher vakti Allahü teâlâ buyurur ki: İstiğfar eden yok mu, onu mağfiret edeyim. İsteyen yok mu, istediğini vereyim, duasını kabul edeyim.) [Müslim]

Allahü teâlâ iyileri överken, (Onlar seher vaktinde istiğfar eder) buyuruyor. (Zariyat 18)

Hazreti Yakub oğullarına, (Sizin için seher vakti Rabbime istiğfar edeceğim) dedi. (Yusuf 98)

Âl-i İmran suresinin 17. âyetinde, sabredenler, sadıklar [söz, iş ve niyetlerinde doğru olanlar], namaz kılanlar, zekât verenler ve seherde istiğfar edenler övülmektedir. Beş vakit namazı, tadil-i erkan ile ve cemaat ile eda etmeli! Teheccüd namazı kılmalı, seher vakitlerini istiğfarsız geçirmemeli, gaflete dalmamalı, ölümü ve âhireti düşünmeli, haramları bırakıp, âhirete yönelmeli. (Mek. Masumiyye)

Allahü teâlâ, Musa aleyhisselama, (Benim için ibadet et!) buyurunca, Hazreti Musa, (Ya Rabbi, sana ne zaman ibadet edeyim ki makbul olsun?) diye sordu. Cenab-ı Hak da, (Gece namaz kıl!) buyurdu. (Ey Oğul İlmihali)

Teheccüd namazı böyle faziletli olmakla beraber, nafiledir. Bir kimse, ömründe hiç teheccüd kılmasa, âhirette hiçbir ceza verilmez. Çünkü nafile namazdır, ama farz namazın kazasını kılmayan büyük cezalara maruz kalacaktır. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Farzın yanında nafilenin hiç kıymeti yoktur. Deniz yanında, damla bile değildir. (1/29)

Hanefi âlimlerinden Abdülhak-ı Dehlevi hazretleri buyurdu ki:
Fütuh-ul-gayb kitabındaki (Farz namaz borcu olanın nafile namazlarını, Allahü teâlâ kabul etmez) hadis-i şerifi gösteriyor ki, farz borcu olanın, sünnetleri de kabul olmaz. Çünkü sünnetler de nafiledir.

Kazası olan, gece kaza namazı kılarsa, teheccüd namazı da kılmış olur. Eğer teheccüd namazına da niyet ederse, niyet sevabı da alır. Kazası olmayanın da, kaza namazı kılmasının hiç mahzuru olmaz.

Gece kaza kılan hem kazasını öder, hem de teheccüd sevabına kavuşur.(Nevadir-i Fıkhıyye)
bura

10.8.11

bura

Dünyanın en komik sakar insanların düşüşleri video izle,En komik düşmeler seyret

Dünyada ne insanlar var ya bizde onlardan bihaberiz ben kendimi sakar sanıridim bunlar bendende kötüymüş :)


bura
bura

Öldüresiye faul yapan futbolcu video izle,Kasti faul yapan acımasız futbolcu seyret

Küçükken futbol oynarken kasti faul diye birşey vardı penaltı oluyordu işte bu da tam kasti faul yani yuh


bura

9.8.11

bura

İyas salman komik yeşilçam sevgiliye hediye video izle

Dünyanın en ekstrem hediyesi yeşilçamda ilyas salman sevgilisine veriyor video izleyin bakalım :)


bura

7.8.11

bura

Mario oyarken yanınca çileden çıkan küçük kız çocuk video izle

Çocuk çok tatlı ya ama çok şımarık ve hırslı büyütmüşler çocuğu büyüyünce çok can yakarrr..


bura
bura

İngilizce sayı sayamayan six diyemeyen çocuk video izle

Çocuğa six sin ne demek olduğunu öğretmişler demekki ama terbiyeli çocuk yani gerçekten...


bura
bura

Televizyonda canlı yayında meydana gelen küfürlü konuşma ve gaflar video izle

En komik de ata demirerin ki olmuş verecen mi diyor ya...


bura
bura

Hayri komutanın komik counter strike oynayışı video izle

Hayri komutanın komik counter oynayışı ve babsının cafeyi basışı


bura

11.7.11

bura

Kuranı kerimde hırsızlık yapmanın cezası nedir,Hırsızlık yapanın Ellerini kesmek doğru mu

Kur’an öyle bir kitap ki, aklıyla ondan istifade etmeye çalışanlara, bir şifa, yol gösterici, rehber, aklını kullanmayıp, beşerin sözlerine delil aramak adına, hurafeleri geçerli kılmak için, kelimelerin ardına saklanıp bakanlara da, adeta yoldan çıkarıcı, saptırıcı daha açıkçası niyete, amaca, gönlüne göre hitabeden bir nur, eşi benzeri olmayan bir imtihanın rehberidir.

Şimdi sizlere bir ayeti hatırlatmak, daha sonrada bu ayet üzerinde sizleri çok hassas, dikkatle hiçbir etki altında kalmadan, kur’an bütünlüğünde, düşünmeye davet etmek istiyorum. Çünkü bu ayete öyle anlamlar veriyoruz ki günümüzde, Kur’an ın özüne, yani bütününe ters düşüyor.

Maide 38: Hırsızlık eden erkek ve kadının, yaptıklarına karşılık bir ceza ve Allah`tan bir ibret olmak üzere ellerini kesin. Allah izzet ve hikmet sahibidir.

Gerçekten Allah bu ayette hırsızlık yapan kadın, erkek bizzat ellerini kesin diyor olabilir mi? Yoksa ellerini kesmek bir deyim olmasın sakın. Örneğin kur’an da geçen bazı deyimler vardır, ayaklarını kaydırdı, ayaklarımızı yere sağlam bastır, adaleti dimdik ayakta tutmak, kökünü kesmek, sağır kesilmek, kulak kesilmek, ardını arkasını kesmek, kökleri kesilmek, simsiyah kesilmek, ümidi kesmek. Kur’an bu yöntemi çok kullanır ve üzerinde düşünerek, Kur’an bütünlüğünde verdiği örnekler yoluyla, ayetleri anlamamızı sağlar. İşte imtihanımızın en zor kısmı da bu olsa gerek.


Gelelim ayete. Bu ayette yazıldığı gibi, hırsızlık yapanların, kadın erkek ayrımı yapmadan ellerini kesin diyor olabilir mi Allah? Hiç uyarı yapılmadan, tövbe etmesine zaman tanımadan, pişman olmasına zemin hazırlamadan, hırsızlıkta yakaladığınız kişilerin ellerini hemen kesin diyor olabilir mi? Ayete dikkat edin çoğul anlamda, yani her iki elden bahsediyor. Eğer Allah hırsızlık yapanın gerçek anlamda elinin kesilmesini isteseydi, detay vererek şu şartlar oluştuğunda bir elini, bu şartlar olduğunda iki elini kesin diye, açıklama yapmaz mıydı rehberinde? Bu Kur’an adaleti ile kur’an ın anlatım, açıklama, hüküm verme şekline uyuyor mu? Düşünmeye başlamadan öncede, bu ayetin devamına bakalım, acaba Allah hırsızlıktan vazgeçip, tövbe edenler için nasıl bir açıklama getirmiş?

Maide 39: Kim (bu) haksız davranışından sonra tövbe eder ve durumunu düzeltirse, şüphesiz Allah onun tövbesini kabul eder. Allah çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir.

Lütfen şimdi düşünmeye başlayalım. Hırsızlık yapan bir insanın ellerini, ona mühlet vermeden, zaman tanımadan kestik. Bu insanda yaptığı bu yanlışı anladı, farkına vardı, Allaha tövbe edip vazgeçti. Allah bile ben tövbesini kabul ederim diyor. Bu durumda bu insanın tövbe etmesi, ellerini geri getire bilir mi? Elbette getirmez, bakın bu ayet ile bir önceki ayeti karşılaştırdığımızda, Maide 38. ayette geçen, ellerinin kesilmesi sözünden, bizzat ellerinin bıçakla kesilmesini anlarsak, devamındaki ayetle bütünlük arz etmiyor.

Demek ki ellerinin kesilmesi bir deyim, benzetme, teşbih bu durumda, başka bir anlamı olmalı. Örneğin bugünde bizlerin kullandığı bir deyim vardır, ellerini ayaklarını kestiler. Bu sözün anlamı artık bizlere uğramıyorlar, gelmiyorlar, onlarla ilişkimiz kalmadı anlamındadır. Ne dersiniz yukarıdaki ayette geçen, ellerini kesin sözünden, başka bir şey anlatıldığı sizce de çıkmıyor mu ortaya. Gelin onu daha iyi anlamaya, netleştirmeye çalışalım, Rabbimin izniyle.

Şimdi Kur’an bütünlüğünde düşünmeye devam edelim. Sizlere sormak isterim, Kur’anı anlayarak okuyan bir insan isek ve bu bilgiyi Kur’an süzgecinden geçirdiğimizde, şöyle bir soru sorsak kendimize ve desek ki; Zina yapmak mı daha büyük bir suç Allah katında, yoksa hırsızlık yapmak mı? Elbette bunun ayrımını yapmak bizlere düşmez, ikisi de suçtur. Bize düşen aklımızı ve mantığımızı Kur’an ışığında kullanmak olmalıdır. Hatırlayalım Nur suresi 2. ayetinde Allah ne diyordu?

Nur suresi 2: Zina eden kadın ve zina eden erkekten her birine yüz sopa vurun; Allah`a ve ahi ret gününe inanıyorsanız, Allah`ın dininde (hükümlerini uygularken) onlara acıyacağınız tutmasın. Müminlerden bir gurup da onlara uygulanan cezaya şahit olsun.

Dikkat ediniz tıpkı, Maide suresi 38. ayette olduğu gibi, hem kadından hem de erkekten bahsediyor. Yani hırsızlık yapan ya da zina yapan erkek ve kadın diye başlıyor her iki ayet. Sizce hırsızlık yapan için ellerini kesin, zina yapanlar için ise, yüz kırbaç vurun hükmü arasında büyük bir fark görülmüyor mu? İki suç içinde Allah eğer vazgeçerler ve bağışlanma dilerlerse onları affedeceğini söyler bizlere. Bu durumda zina yapan, yanlışını anlayıp, bir daha bu suçu işlemediğinde kaybı belki vücudunda biraz acı, geçecek olan yara izleri, nefsinin ızdırabı, üzüntüsü olacaktır, ya hırsızlık yapanın tövbe edip bu yanlıştan vazgeçmesi halindeki durumu ne olacak dersiniz? Eller gitti, geride gelmesi mümkün değil. Dikkat ediniz Nur suresi 2. ayetinde kırbaçlanma konusunda sakın onlara acımanız tutmasın diyordu. Ayrıca ibret olsun diye bir toplumun huzurunda yapılmasını istiyordu. Eğer hırsızlık yapanın ellerini kesin sözünden, bizzat kesmeyi kast etseydi, aynı ikazı da özellikle yapmaz mıydı Rabbim bizlere? Hem ellerinin kesilmesine acımayın, hem de toplumun göreceği yerde yapında ibret olsun demez miydi? Ellerinin kesilmesi mi daha çok acınacak bir durum, yoksa bir insanın kırbaçlanması mı, ne dersiniz?

Şimdide aşağıdaki ayeti anlamaya çalışalım.

Mümtehine 12: Ey Peygamber! İnanmış kadınlar, Allah`a hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarını öldürmemek, elleriyle ayakları arasında bir iftira uydurup getirmemek, iyi işi işlemekte sana karşı gelmemek hususunda sana biat etmeye geldikleri zaman, biatlarını kabul et ve onlar için Allah`tan mağfiret dile. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.


Yukarıdaki ayete bakalım. İman eden kadınların peygamberimize gelerek bir söz vermelerini, bir anlaşma yapmalarından bahsediyor. Ayete dikkat ediniz lütfen. Bu kadınların hırsızlık ve fuhuş yapmaktan uzak kalmaları konusunda sözleşmelerini, kabul et ve onlar için Allahtan bağışlanma dile diyor. Şimdide bu ayette geçen, şu cümle üzerinde lütfen sizleri düşünmeye davet etmek istiyorum.

(elleriyle ayakları arasında bir iftira uydurup getirmemek.. )

Bakın, başka bir deyim, benzetme. Elleri ve ayakları arasında bir iftira atmak. İşte kur’a nın anlatım şekli. Olmamış bir konuda kendi kafalarından uydurup, iftira atmak. Anlamaya çalıştığımız ayette geçen, hırsızlık yapanın ellerini kesin sözleri de böyle bir deyim olmasın sakın. Eğer gerçekten ellerinin kesilmesi emredilmiş olsaydı, bu konuda çok açık bir izah yapılmış olmalı değil miydi sizce? Örneğin el kesilme cezası nelerin çalındığında uygulanmalıdır. Hiçbir ayrım yapmadan mı kesilecektir. Tek elimi, çift elimi. Çünkü Allah ayetleri konusunda nasıl bir açıklama yapıyordu Kur’an da? Biz Kur’an da her şeyden nice örnekleri değişik ifadelerle verdik ki, anlayasınız diyordu. Detaylı açıklamalar yaptığını söylüyordu. Bu durumda eğer Allah hırsızlık yapanın ellerinin kesilmesini isteseydi, bu konuda detaylı bilgi vermez miydi bizlere? Çünkü sizleri Kur’an dan sorumlu tutuyorum, her konuda örnekler verdim, Kur’an ın ipine sarılın diyordu bizlere.

Sizlere bir örnek vermek istiyorum. Bizlere ulaşan rivayet bilgilere göre, Hz. Ömer in yaşadığı halkın kıtlık yıllarında, bu ayetin hükmünü askıya aldığı anlatılır. Bu emir, yani hırsızlık yapanın ellerinin kesilmesi emri, adaletli bir yaşamın hükmü oluştuğunda geçerlidir diye de açıklık getirilir toplum genelinde. Kur’an öyle bir kitaptır ki, Dünya durdukça ondan istifade ederiz, onun ışığından faydalanırız. Allah bu konuda açıklama yapmayıp, eksik mi hâşâ bıraktı da bizler, bu sözleri söylüyoruz?

Hırsızlık yapanın Ellerinin kesilmesini istenseydi, bizim bugün söylediklerimizi zaten Allah apaçık, en ince detayına kadar rehberinde açıklardı bizlere. Şu ya da bu şartlar oluştuğunda hırsızın elini kesmeyin diye açıklık getirirdi. Fakat Kur’an da tek kelime dahi bu konu ile ilgili detay, açıklama yoktur. Bu durumda nasıl olurda hırsızlık yapanın, ellerini kesin diye anlarız. Şöyle bir düşünün şeriat ile yönetilen ülkelerde günümüzde bile, hırsızın ellerinin kesildiği örneğini duyuyor muyuz? Hz. Ömer kıtlık döneminde bu emri askıya aldı da, ondan sonra askıda mı kaldı Rabbin bu emri?

Allahın koyduğu bir hükmü, hiçbir beşer ne askıya alabilir, nede kaldırabilir. Şartları Allah koyar, bizler uygularız. Allah gerektiği yerde açıklama yapmıştır, şu ya da bu şartlar oluştuğunda diye açıklık getirir. Hz. Ömer bu ayetten hırsızlık yapanın, ellerinin kesilmesi gerektiğini anlamış olsaydı, bu emri asla askıya alamazdı. Çünkü el kesilme emri verilseydi, şartlarının da konulması gerekirdi. Allah bir hüküm verince, onu en ince detayına kadar açıklar, örnekler verir.

Allah verdiği hükümler konusunda bakın nasıl net açıklamalar yapıyor. Örneğin peygamberimize savaş açarak, bozgunculuk çıkaranlara neler yapılacağı konusunda, nasılda çok net açıklama yapıyor.

Maide 33: Allah`a ve Resulü’ne karşı savaş açanların ve yeryüzünde bozgunculuğa çalışanların cezası, ancak öldürülmeleri, asılmaları ya da elleriyle ayaklarının çaprazca kesilmesi veya (bulundukları) yerden sürülmeleridir. Bu, dünyadaki aşağılanmalarıdır, ahi rette onlar için büyük bir azab vardır.

Yukarıdaki ayet, Allah resulüne karşı savaş açanların durumu ile ilgili, ne kadar net açıklama yapıyor. Bir kısmı ölümü hak etmiştir, öldürülür diyor. İbret olsun diye ellerini ve ayaklarını çaprazlama kesin diyor. Ya da yine durumlarına göre sürgün edilebileceği açıklamasını yapıyor.

Bu ayeti okuyan bir insan başka sorular soruyor mu? Çünkü birçok şartlarda insan var peygamberimize karşı savaşa giren. Her türlü alternatif sunulmuş. Peki, hırsızlık yapanın, kadın erkek ellerini kesin diye anlarsak, sorular aklımıza gelmiyor mu? Hemen soruyoruz kendimize, ne çalarsa çalsın kesilecek mi? Her iki el de mi kesilecek? Ona hiçbir hak tanımayacak mıyız, bu işten vazgeçmesi için? Bir ekmek çalanla, milyonları çalan aynımı olacak? Eğer böyle sorular sormaya başladıysak, hiçbir açıklamada yoksa bu ayeti doğru anlayamamışız demektir. Çünkü Allahın ayetlerinde ki sadelik, açıklık, örneklemelerle izah ve kolaylık en önemli özelliğidir. Bakın Allah bizlere, rehber olsun diye gönderdiği kitap için ne diyor.

Kamer 17: Andolsun biz, Kuran`ı öğüt almak için kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mudur?

Kamer 22: Yemin olsun ki, biz, Kuran`ı öğüt ve ibret için kolaylaştırdık. Fakat düşünen mi var?

Acaba Allahın birçok kez yemin ederek, öğüt almak için kolaylaştırdığı kitapta, zina yapana yüz kırbaç vurun derken, hiç ayrım yapmadan, hangi konularda nasıl davranılacağı konusunda açıklama dahi getirmeden, onlara bir şans dahi vermeden, hırsızlık yapanın ellerini kesin der mi?

Kur’an dan, Hz. Yusuf ve kardeşinin kıssasını hatırlayınız lütfen. Allah Kur’an da verdiği örnekleri, konuyu daha iyi anlamamız için verdiğini söyler. Kardeşinin yükü içine, kralın su tasını koyduğu ve bu kafileyi hırsızlıkla suçlamasından sonra, kardeşine verilen cezayı hatırlayınız. Bakın Allah Bu örnekleri bizlere boşuna vermiyor.

Eğer hırsızlığın karşılığı ellerin kesilmesi olsaydı, bu örnekten çok açık anlaşılırdı. Burada Hz. Yusuf özellikle kardeşinin çuvalına, kendisinin koyduğu ve bunu neden gösterip, onun özgürlüğüne bedel istemesi, yani onu alıkoyarak göndermemesi, bir başka deyimle hiçbir yere gidemeyerek, ellerinin kollarının bağlanması, hatta Kur’an deyimiyle ellerinin kesilmesi, istediklerini yapamaz hale getirmesi, özgürlüğünün kısıtlanması, sizce çok açık anlatılmıyor mu, hırsızlığın bedelinin ne olduğu?

Hz. Yusuf kıssasından, sanırım alacağımız büyük ders var bu konuda. Yusuf suresi 74. 75. ayette heybesinde kralın tası çıkıp hırsızlık ile suçlananlar, bakın bu suçun cezası nedir diye soruyor ve ne cevap alıyorlar.

(Sordular: "Eğer yalan söylüyorsanız, hırsızlığı yapanın cezası nedir? "Cezası şu: Çalınan mal kimin yükünde çıkarsa yükün sahibi çalınan mala karşılık olacaktır. Biz zalimleri böyle cezalandırıyoruz. )

Peki, bu sözler ne anlama geliyor? Hırsızlık yapan, çaldığı malın sahibine, kendisinin özgürlüğünü emanet edecek ve adeta elleri kesilmiş bir insanın durumu gibi, karşılık veremez halde itaat edecektir. Bir insanın eli, onun her şeyidir. En değerli varlığıdır. Her şeyi onunla yapar. Dikkat edin ayette tek eli demiyor, ellerini diyerek çoğul kullanıyor. Çünkü her iki el, bir insanın can damarıdır, iyi ya da kötü her şeyi onunla yapar. Polisler bile yakaladığı suçlunun iki elini bağlarlar. Bir insanı yaptıklarından dolayı durdurmak istiyorsanız ellerini bağlayın, onun özgürlüğünü kısıtlayın yeter. İşte ayette de bu anlatılıyor, hırsızlık yapanın ellerinin kesilmesi yani ona engel olunmasından bahsediyor. Buradaki ellerin kesilmesi de ancak Kur’an da geçen birçok ayette de olduğu gibi, bir deyimden başka olamaz.

Hırsızlık yapan, yaptığı suçun karşılığını, hiç itiraz etmeden çaldığı malın sahibinden alacaktır. Allah Nahl suresi 126. ayetinde bizlere bir öğüt verir ve derki.

Nahl 126: Eğer ceza ile karşılık verecekseniz, ancak size yapılan kötülüğün türü ve miktarı ile karşılık verin. Eğer sabrederseniz, elbette ki bu, sabredenler için daha hayırlıdır.

Diyelim bir insan bizim bir miktar paramızı çaldı. Sizce Allah bu durum da, yukarıdaki ayet doğrultusunda düşündüğümüzde, bu çalan kişinin elinin kesilmesini istediğini söylüyor diyebilir miyiz? Yoksa bu hırsızlığa denk bir cezamı verin diyor? Onun özgürlüğünün kısıtlanması yani hapsedilmesi, ya da çaldığı malın ya da paranın iadesi gibi. Yine Rabbim bizlere verdiği örneklerde, kısasta sizler için hayat vardır der ve Maide suresi 45. ayetinde:

(Kim kısası bağışlarsa, bu bağışlaması kendisi için günahlara bir perde olur. )

Diye bizlere öğütte bulunur. Düşünün lütfen, haksız yere bir insan öldüren kişinin, kısas hükmü gereği en yakınının, onun ölümünü isteme hakkı vardır. Allah en kötü durumda dahi, onun canını bağışlayana ödül vereceğini söylüyorsa, sizce bu öğütlerde bulunan Rabbim, hiç ayrım yapmadan hırsızlık yapanın ellerini kesin mi der, yoksa onun ders almasını sağlayarak, bu işten vazgeçerek tövbe etmesi halinde, bağışlanmasını mı ister bizlerden. Bakın hırsızlık yapanın ellerini kesin diye anladığımızda, Kur’an ayetlerine, Kur’an ruhuna nasıl da ters düşüyor.

Kur’an ayetleri akla, mantığa hitap eden bir rehberdir. Bu rehberi akıl ve mantık süzgecinden geçirmez isek, doğru anlamamızda mümkün olmayacaktır. Bizlere düşen Kur’anın hüküm vermediği, rivayetlerin etkisinde kalmadan, Rabbim bizlere neler söylüyor onu anlamaya çalışmalıyız. Çünkü imtihanımız elimizdeki kitaptan olacaktır, bunu da unutmayalım.

Bu yazdıklarım benim Kur’an dan anladıklarımdır, yalnız beni bağlar. Sizlere düşen Kur’anı birçok kez anlayarak okuyup, Rahmanın önerdiği gibi, ayetler arasında bağ kurup, üzerinde düşünüp, akıl yürütüp, Rabbin adaletini de göz ardı etmeden, onu anlamaya çalışmak olmalıdır.

bura
bura

Kuranda evlilik ile ilgili ayetler,Kuranda nikah kıymak

Evlenmek, kadın ve erkeğin bir arada yaşamaya başlamaları ve bunun tesciline nikah deniliyor. Bu işlemi günümüzde belediyeler, konsolosluklar, gemi kaptanları ilgili kanunlar uyarınca yapmaktadırlar. Geleneklere göre yapılan uygulamalarda herkesçe malumdur.
Peki Kur`an kadın ve erkeğin evliliğine ne gibi sınırlar koymuştur?

Maide Suresi 5 Bugün size bütün temiz nimetler helal kılındı. Kendilerine kitap verilmiş olanların yemekleri size helaldir. Sizin yemekleriniz de onlara helaldir. Mümin kadınların iffetlileriyle, sizden önce kendilerine kitap verilmiş olanların iffetli hanımları da mehirlerini verdiğiniz takdirde; iffetinizi korumanız, zinadan uzak kalmanız ve şunu-bunu dost tutmamanız şartıyla size helaldir. İmanı tanımayıp nankörlük edenin ameli boşa gitmiştir. Ve o, âhirette de hüsrana uğrayanlardandır

İffetli olmak, mehir vermek, gayri meşru bir ilişkiye girmemek, bu üç maddenin dışında belirlenmiş bir sınır olmadığını görüyoruz. Bu üç sınır kesinlikle uyulması gereken üç ana kuraldır. Allah bir kadın ve bir erkeğin birbirinden helal yolla faydalanmasını bu üç kurala bağlamıştır. Bu üç kuraldan mehir olarak verilmesi gereken mal yada ücret erkeğin üzerine bir borçtur. Ama kadın bu borcu erkeğe bağışlayabilir. Bu durumda kadın ve erkeğin meşru bir şekilde birlikte olmaları için iki kural kalmaktadır.

İffetli olmak ve gayri meşru bir duruma sapmadan iffetli bir şekilde yaşamak.
Yani bir kadın ve erkeğin birbirine sadık kalmaları ve birbirlerinden başka kimselerle meşru olmayan bir ilişkiye girmemeleri onların meşru bir birliktelik yaşamalarına yeterlidir.

Kur`ana göre böyle bir ilişki meşrudur.
Gelenek ve göreneklerin dinselleştirilmesi sonucu evlenmenin ne kadar zorlaştırıldığı ortadadır. Toplumun çogunluğununda bu geleneğe uyuyor olması geleneğe uymayan birlikteliklerin kötü gözle görülmesine sebep olmaktadır. Oysa ki Maide Suresinin beşinci Ayetinin son kısmı açık bir şekilde `` İmanı tanımayıp nankörlük edenin ameli boşa gitmiştir. Ve o, âhirette de hüsrana uğrayanlardandır`` diyerek gözden kaçırılması imkansız bir uyarı yapmaktadır.

Sözün özü bence şudur, annemden kalan yüzüğe razıysan gel benimle, diyen bir erkeğin çağrısına icabet eden bir kadın, birbirlerine sadık kaldıkları sürece Kur`ana göre meşru bir ilişki yaşarlar. Şahit olarak Allah yeter.

bura

25.6.11

bura

Hz musa kızıldenizi nasıl ikiye böldü,Hz Musanın Kurandaki mucizeleri

Geleneksel öğretilerden ne biliyoruz: hz Musa firavundan kaçarken Kızıldenizin kıyısına kadar gelir ve gidecek yolları kalmayan ve yakalanacaklarını anlıyan binlerce insanlara Allah bir mucize olarak _ Musa asanı denize doğru uzat der ve Musa asasını uzatır ve kızıldeniz ikiye ayrılır. Denizin ortasına geldiklerinde firavun ve askerleri gelir iki tarafından kaynayan suların arasına dalar ama Firavun ve askerleri denizin ortasına geldiğinde hz. Musa ve tarafları diğer yandan karaya çıkmışlardır ve sular yeniden gelir ve firavun öleceğini anlayınca _Ben Musanın tanrısına iman ettim der.

Şimdi eğer geleneksel öğretiyi ve filmleri seyredince şunu görürüz sular kaynar ve dev dalgalar halinde kızıl deniz ikiye ayrılmıştır. Bir inanmıyan olarak böyle bir tabloyu, mucizeyi ve o kudreti gerçekten görseler hemen iman ederler. Çünki öleceğini anlıyan firavun bile iman ediyor. değilki o KUVVE yi gören her insan hemen iman eder.

Firavun Kızıldenizi öyle metrelerce suyu ile ikiye ayrılmış ve kaynıyor olarak görse hemen yere kapanır ve Allaha iman ederdi.

Peki bu durumu bu günki bilimle ve Kurana dayanarak nasıl açıklayabiliriz.

Hz. Musa ve yanındakiler gece yola çıkmıştır Firavundan kaçmak için peki neden Allahın emri vardır?

Süleyman Ateş ta-ha suresi 77.
Andolsun biz Musa`ya: "Kullarımı geceleyin (Mısır`dan çıkarıp) yürüt; (asanla suya) vur, denizde onlar için kuru bir yol (aç). (Fir`avn`ın sana) yetişme(sin)den korkma, (boğulmaktan) endişe etme. " diye vahyetmiştik.

Ayrıca Şuara Suresi 52
Mûsa`ya şunu vahyettik: Kullarımı geceleyin yola çıkar. Mutlaka peşinize takılacaklar.

yüzlerce yıl sonrakilere ışık tutmak adına özellikle detaydır bu gece yola çıkın emri.

gece.... ay... ve çekim gücü = med-cezir

Musa kızıldenize varır ve asasını uzattığı anda med-cezir olayı başlar ve sular ikiye ayrılarak (çekilerek) çünki Kuranda deniz yarıldı tabiri vardır ve yarılmak (ikiye ayrılmak demektir). ve inananlar suların çekildiğinde açılan yerden hızla geçmeye başlarlar. yarıyı geçipte karaya az kaldığı anlarda Firavun ve askerleri oraya gelir. Daha evvelde med-cezir olayını ve suların çekildiğini bilen firavun suların geri gelmiyeceğini ve Musa ve inananlara yetişebileceğini düşünür ve hızla o yarılan yere askerlerini ve atını sürer fakat tam ortaya geldiklerinde sular hızla geri gelmeye başlar ne arkaya ne öne kaçma fırsatı bulamıyacağını ve öleceğini düşünen Firavunda: _ Musanın Tanrısına inandım der ama iş işten geçmiştir.

Bakın dostlar Kuranda Ali imran suresi 7. ayeti okursanız orda Kuranın okunmasI için bir klavuz olacak söz vardır. Bu Kuranın ayetlerinin bir kısmı muhkemki bunlar kitabın anasıdır diğeride müteşabih yani anlamı benzeşikler ve yoruma açık olan ve üzerinde düşünülmesi gereken ayetlerdir. Peki neden müteşabih. İleriki yüzyıl insanlarınada mesaj iletilebilecek farklı anlatım tarzıdır ve bu anca Allaha aittir.

Ve çok dikkat ederseniz bu gibi kıssalarda Allah detay verir. Bu olaydaki detayda gece yola çıkın ayetidir. Çünki med-cezir olayının başlaması ayın çekim gücü ve gece ile bağlantılıdır.

En doğrusunu Allah bilir
bura
bura

Kimler cehenneme gidecek,Kurana göre cehennemlikler kimlerdir

Değerli okurlar, bu güne kadar hep birbirimizi cennemlikle suçlayıp durduk. Bizim görüşümüze, bizim anlayışımıza uzak duranlara cehennemlikle ihtam ettik durduk. İslam anlayışında birleşenler bile sıra mezheplere geldiği zaman hep doğru yolun kendilerinkisi olduğunu ileri sürüp durdurlar, onların dışında kalanları, dinsiz, kafir ilan etmektedirler. Bunu sadece bizim inancımızla sınırlı tutmıyalım, biraz açılırsak yahudiler de kendi aralarında bölünmüşlerdir. Hıristiyanlarda kendi aralarında bölünmüşler herkesin anlayışı kendisine göre en iyi inanç anlayışı olduğunu ileri sürmektedir. Bununla da yetinmemişler,

Yahudiler, hıristiyanlara, hıristiyanlar, müslumanlara, muslümanlarda her ikisine cehennemlik olduklarını ileri sürmektedir. Sahi bu cehennemlikler kimler. Dünya yüzünde altı milyara yakın insan var. Yüclerce din anlayışı var. Yüce Allah acaba onlara ne ceza verecek bunu hiç düşündünüz mü? dinliler cehennemlikse bu dinsizler ne olacak, Onlara kimsenin bir şey dediği yok, zaten kimsenin bir şey diyeceği de yoktur. herkesin inancı kendisine isterse inanır isterse inanmaz. Benim asıl sormak istediğim soru şu bu dünyada görebildiğimiz kadarı hemen hemen hepsi de cehennemlikler, cennette kimler gidecek. Tek tanrılı din anlayışında bile bu kadar cehennemlik olanlar varsa diğerlerinide varın siz düşünün. Bunu anlamak gerçekten çok zor. Aynı Allah`a inanan bu insanlar sıra Peygamber paylaşımına geldiği zaman birden sorun çıkmaktadır. Her anlayış kendi dini anlayışın dışındakilerin, batıl inanç anlayışında olduğunu ısrarla sürdürmektedirler. Allah aşkına kim bu cehennemlikler. Haşşa Yüce Allah bu insanları yaratıp zevk için mi? cehenneme atacak. Onlara çeşitli ceza ve işkence ederken zevk mi duyacak?. Haşşa bu Yüce Allah`a iftira olur. Bunları bu anlayışa sürükleyen neden dini anlayışlarını gelen Peygamberle sınırlı tutmalarında ileri gelmektedir. Yoksa cennette yer mi kalamadı. Yüce Allah`ın gönderdiği dini anlayışı, geleneksel kültür anlayışla pekiştirip öylece sürdürmelerinde kaynaklanmaktadır. Merhametlilerin en merhametlisi olan Yüce Allah`ı tam olarak anlamıyanların anlayışında sadece bunlar vardır. Yoksa kimin cehennemlik olduğuna kararı kendilerinde bulamazlardı. İnatlarında vaz geçip gelen kutsal kitaba kulak vermiş olsalardı. bu gün din adına kimse kimseyi cehennemlikle suçlamazdı. Yüceler Yücesi Yüce Allah bir ayeti kerimde bizleri şöyle uyarmaktadır.

Kendilerine kitaptan bir nasip verilmiş olanları görmüyormusun?Onlar sapıklığı satın alıyorlar ve sizin de yoldan sapmanızı istiyorlar. Nisa/4/44.

Yüce Allah bizi böyle uyarmasına rağmen buna kulak veren çok az insan var, onlarada konuşma fırsatını vermemektedirler, işine gelmediği zaman da sen cehennemliksin.
bura
bura

Kuranda namaz nasıl kılınır yazıyor mu,Kuranda Namazın kılınışı hakkında ayetler

Bugün sizlerle konuşmak istediğim konu, bizlere kuran yetmez, çünkü kuranda her şey yoktur, özet bilgi içerir diyerek İslamı yaşamak ve anlamak için beşerin birçok kitaplarına bizleri yönlendiren, kuranın yetmeyeceği tezini savunan düşüncenin, doğru olup olmadığını kurandan arayıp, aslında her şeyin kuranda nasıl olduğunu göstermektir.

Bizler İslamı o kadar yanlış bir yolda yaşıyoruz ki, bunun farkına varmak için kuranı birkaç kez anlayarak okumak yeterli olacaktır, bir şartla okumalıyız, ön yargısız ve Rabbim`e dayanıp kuranın ipine sarılmak şartıyla. Bu yazıyı okuyan kardeşlerimden tek bir ricam olacak, daha önce geleneksel İslamın öğrettiklerini Kuran ayetleriyle karşılaştırdıktan sonra, Allah`ın sözleriyle bize aktarılan hadisler birbirine uymadığında lütfen eeee peygamberimizin hadisleri ne olacak? Ne yani peygamberimiz postacı mıydı demeyiniz. Peygamberimiz Allahın ayetlerine ters düşecek bir şey söylemeyeceğine göre, demek ki o söz peygamberimizin sözü değilmiş deme zamanı geldi artık sanırım. Kuran özet bilgidir ve orada her şey yoktur diyenlere bakın Rabbim ne cevap veriyor.

Kehf Sur54. ayet; Yemin olsun, biz, bu Kuran`da, insanlar için her türlü örneği değişik ifadelerle gözler önüne koyduk. İnsan ise varlığın, tartışmaya en çok tutkun olanıdır

İsra suresi 89. ayet; Yemin olsun, biz bu Kuran`da, insanlar için her benzetmeden nice örnekler sıraladık. Ama insanların çoğu inkâr ve nankörlükten başka bir şeyde diretmediler.

Bunlara benzer onlarca ayet yazabilirim, bakın hepsi ne diyor? İnsanlar için her türlü örneği değişik ifadelerle gözler önüne koyduk diyor. İnsanlar için her benzetmeden nice örnekler sıraladık diye çok açık ve net belirtiyor. Şimdide şu ayet hakkında düşünün lütfen. ( Enam suresi 104. ayet; Gerçek şu ki, size Rabbinizden gönül gözleri gelmiştir. Kim görürse kendisi yararına, kim körlük ederse kendisi zararına... Ben sizin üzerinize bekçi değilim. ) Burada bahsedilen gönül gözü ne olabilir dersiniz? Elbette KURAN. Kuranda her şey yoktur diyenlere sormak isterim, acaba Rabbim bizlere gönül gözü, rehber olsun diye indirdiği kuran açık ve detaylı değilse, nasıl bizlere rehberlik edecek ve gönlümüzün açıkgözleri olacak? Akıllarını ve düşünme melekesini birilerine teslim edenler, kiraya verenler elbette bunun farkında olamayacaktır, Allah böyle durumlardan bizleri korusun.

Şimdi de Kuranda her şey yoktur diyerek verdiği örnekleri tek tek kuran süzgecinden geçirelim. Önce şunu söylemeliyim. Bizler dinimizi kurandan öğrenmediğimizden bizlere öğretilenleri kuranda bulamadığımızda ne yazık ki bakın işte bunlar ya da şunlar kuranda yok. Demek ki kuranda her şey olmuyormuş düşüncesiyle farkında olmadan beşerin kitaplarını hâşâ kurandan üstün tuttuklarının farkında bile değiller. Hâlbuki formül o kadar açık ve net ki, Allah ayetinde ne diyordu? (Zühruf Suresi 44 Gerçek şu: Bu Kuran sana ve toplumuna elbette ki bir hatırlatıcı/bir düşündürücü/bir şeref/bir öğüttür. Bu kitaptan sorumlu tutulacaksınız. ) Peki, dostlar Allah sizleri bu kitaptan sorumlu tutacağım dedikten sonra, acaba hâşâ sözünde durmazda kuranda olmayan, hiç bahsedilmeyen başka şeylerden de sorumlu tutar mı dersiniz? Bunları söylerken bile üzüntü duyuyorum ama hala birileri anlamamakta ısrar edebiliyor.

Kuranda her şey yoktur diyenler şu örnekleri veriyorlar;

-Kuranda namazın nasıl kılınacağı, hangi duaların okunacağı ve rekât sayısı yoktur, demek ki bakın her şey yazmıyormuş kuranda.


-Hacca gittiğimizde neler yapacağız detaylı anlatılmamıştır, örneğin şeytan taşlamayı kuran yazmaz, demek ki her şey yokmuş kuranda.

-Zekâtlarımızı nasıl vereceğiz, ne kadarını vereceğimiz yazmıyor, demek ki kuran her şeyi yazmıyormuş.

Konuyu daha fazla uzatmamak için devam etmedim daha çok şeylerin olmadığını iddia ediyorlar, ama her nedense bunun tersini düşünmeyi yani yanlıştan doğruya gitmeyi hiç düşünmüyorlar. Ne demek yanlıştan doğruya sözü derseniz birlikte yapalım. Bize bir söz söylendiğinde onu test ederiz inanmadan önce. Örneğin birisi ben 18 yaşını doldurdum derse kanıtlamasını isteriz ve çıkar bakalım nüfus kâğıdını deriz ve baktıktan sonra doğruysa inanırız. Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Peki din ve iman adına bizlere söylenen sözleri neden kontrol etme gereği duymuyoruz dersiniz? Yoksa kontrol edilecek veri, bilgi, güvenilecek rehber elimizde yok mu? (HÂŞÂ) Ya da elimizdeki rehber çok açık ve net değil mi de bizler böyle bir kontrol mekanizmasına müracaat etmiyoruz? Hani Allah bizleri kurandan hesaba çekecekti ne oldu Rabbin bu sözü? Unuttuk mu, hatırlamak mı istemiyoruz? Madem birileri kurandan her şeyi bulamadıkları için tedirginler, acaba kimler Rabbin katında çok güvenli de onun sözlerine iman edelim? Bu konuda emin olan var mı aramızda? Hangi mezhep imamının sözleri Rabbin korumasında bilen varsa söylesin de aydınlanalım. Rahman güveneceğiniz, dayanacağınız yalnız ben varım dedikten sonra, nasıl olurda bunun tersini söyleriz. Kimin takvaca üstün olduğunu, kimin doğru yolda olduğunu Allah yalnız ben bilirim diye bizleri uyarıyor, nasıl olurda birilerini veliler edinip ardına düşeriz ve kuranda olmayan sözlerini Allah emri diye alırız, doğrusu anlamakta zorlanıyorum.

Şimdide gelelim kuranda olmadığını söyledikleri konulara. İşin ilginci onlara tam tersi soruyu sormak gerekirken, bizler Kuranı savunmaya kanıtlamaya geçiyoruz. Hâlbuki Rabbim sizleri kurandan hesaba çekeceğim demişken, onlara sormak gerekir, sen kanıtla senin kuranda olmayan ve inandıklarının Allah emri olduğunu demek gerekir. Neyse biz yinede zoru seçelim ve anlatalım Allahın izniyle.

Kuranda en çok bahsedilen konulardan birisi de namazdır. Allah hem çok bahsedecek hem de bunun nasıl olacağını izah etmeyecek doğrusu bu da ilginç bir yaklaşım ve savunma tarzı. Namaz kılmak İbrahim peygamberden bu yana her topluma farz kılınmıştır. Örneğin Bakara suresi 83 ayetinde İsrail oğullarına da namazın farz olduğunu söyler kuran. Ali İmran 39. ayette namazın bizden önceki ümmetlere farz olduğunu anlarız. Namaz kılarken yapacağımız hareketleri Allah bizlere anlatmıştır. Bakın Meryem anamıza nasıl namaz kılacağını hatırlatıyor tamamen şeklini bile tarif ederek. (Ali İmran 43: Ey Meryem, Rabbine divan dur, secdeye kapan ve rükû edenlerle birlikte rükû et. ) Yani Allahın huzurunda saygıyla ayakta dur, buna kıyam duruşu diyoruz. Devamında da yine secde ve rüku duruşunu anlatıyor. Tevbe suresi 112 ayette de namazın en önemli unsurlarını söyler ( …rükû edenler, secdeye kapananlar…) (Hac sur. 26: Bir zamanlar İbrahim için, o evin yerini, şöyle diyerek hazırlamıştık: Bana hiçbir şeyi ortak koşma, evimi; tavaf edenler, kıyamda duranlar, rükû-secde edenler için temizle. ) Ayet ne kadar güzel açıklıyor, hatta İbrahim peygamberimizden bahsederek. Kabeyi hazırlaması için emir verdiğinde o evi tavaf edenlerin nasıl namaz kılacağını bile açıkça söylüyor. Kıyamda duranlar yani ayakta saygı duruşunda duranlar, rükû yani saygıyla eğilenler Allah önünde, secde edenler yine Allahın karşısında saygıyla yerlere kapananlar dua edenler için hazırlanıp temizlendiğini belirtiyor. Daha bu konuda birçok ayet var ama anlayana bunlar yetecektir sanırım.

Şimdi de genel olarak düşünelim tüm İslam âlemi namazı aynı şekilde mi kılıyor? Kuranın emrettiği ana konular hepsinde aynıdır değişmez, nedir bunlar? Kıyamda durmak yani Allahın huzurunda saygı duruşunda durmak, eğilmek rükû etmek ve secdeye kapanmak aynıdır. Peki, ne gibi değişiklikler var derseniz, örneğin bir kısmı kıyam duruşunda ellerini bağlamaz yana salar, bir kısmı bağlar. Bir kısmı şekil ve oturuş kalkışta küçük değişikler eklemiştir. Ama hiçbirine yanlış ya da hatalı kimse diyemez. Çünkü hepsinde istenen Allahın kıyam, rükû ve secdesi vardır. Şimdide bakın namazlarda hangi dualar okuyacağımız yazmıyor kuranda diyenlere cevap verelim. Allah müzzemil suresinde (O halde Kuran`dan, kolayınıza geleni okuyun!) diye açıklık getirir. Demek ki namazda okunacak duaların sabitlenmesi ve öyle okumazsan kabul olmaz denmesi asla mümkün değildir. Çok daha açık anlatmak gerekirse bakın Rabbim namazla benden nasıl yardım isteyin diyor ayetinde. ( Bakara 45: Sabra ve namaza sarılarak yardım dileyin. Hiç kuşkusuz bu, kalbi ürperti duyanlardan başkasına çok ağır gelir. ) ( Bakara 153: Ey iman sahipleri! Sabra ve namaza sarılarak yardım dileyin. Hiç kuşkunuz olmasın ki, Allah sabredenlerle beraberdir) Allah namazla kendisinden yardım dilenmesini istiyorsa namazlarda şurasında şu duayı okuyacaksın demek kurana asla uymaz. Rahman namazla benden yardım dileyin diyor ama birçok ayetinde de nasıl dileyeceği örneğini de veriyor. Birkaç örnek verelim. (Bakara 201: Onlardan kimi de şöyle yakarır: "Ey Rabbimiz, bize dünyada da güzellik ver, âhirette de güzellik ver! Ve bizi ateş azabından koru. ) ( İsra 80: Şöyle yakar: "Rabbim! Beni, gireceğim yere doğruluk-dürüstlükle sok, çıkacağım yerden doğruluk-dürüstlükle çıkar. Katından bana yardımcı bir güç/kanıt ver. ) Demek ki namazlarımızda ne okuyacağımız bizlere kalmış, çünkü Rabbim öyle söylüyor. Bunu sabitleyip kimse illaki şunu okuyacaksın diyemez. Bakın o da açıklanıyormuş hem de ne kadar güzel, hiç sıkmadan, özgür bırakılarak içimizden geldiğince Rabbe yakarırcasına. Rekât sayısına gelince. Kuran hiçbir zaman Allahın huzurunda ne kadar kalacağını sınırlamamış ve bir miktar belirlememiştir, tek bir şartla. En kısa kılınacak namazı bizzat peygamberimiz eşliğinde tarif etmiş kıldırmış ve bu da bir rekâttır. Savaş ve zorluk halinde kılınan namazı bizzat peygamberimiz eşliğinde anlatmıştır kuran onu da hatırlayalım. ( Nisa 102: Sen içlerinde olup da onlara namaz kıldırdığın vakit, içlerinden bir grup seninle namaza dursun; silahlarını da alsınlar. Bunlar secdeye varınca, diğerleri arkalarında beklesinler. Sonra namaz kılmamış olan diğer grup gelip seninle birlikte kılsınlar. Dikkatli olsunlar, silahlarını yanlarına alsınlar. Kâfirler isterler ki, silahlarınızdan ve teçhizatınızdan habersiz olasınız da üstünüze bir çullanışla çullanıversinler. Eğer yağmurdan gelen bir sıkıntı varsa yahut hasta-yaralı iseniz silahlarınızı bırakmanızda sizin için bir sakınca yoktur. Ama tedbirinizi alın, dikkatli olun. Allah, kâfirler için rezil edici bir azap hazırlamıştır. ) Bizler bize öğretileni kuranda bulamadığımızda bundan sorumlu değiliz diyeceğimize, eeee bakın demek ki söylenen doğruymuş, demek ki her şey yokmuş kuranda deme gafletinde bulunuyoruz. Allah ben her şeyden örnekler verdim ki anlayasınız diyorsa gerçekten her örnek var demektir ama anlamak isteyene. Şimdi yazacağım ayet yukarıda verdiğimiz örneğin açıklayıcısı bir ayettir. ( Nisa 101: Yeryüzünde dolaştığınız zaman, küfre sapanların size tedirginlik vermesinden korkarsanız, namazı kısaltmanızda sizin için bir sakınca yoktur. Şu bir gerçek ki, küfre batanlar sizin için açık bir düşmandır. ) Demek ki zor anlarımızda namazın kısaltılmasının kolaylığını açıkça belirtiyor, peki diğer zamanlarda ne kadar kılacağımızı neden söylemiyor dersiniz? İşte onu da bizlere bırakıyor, tıpkı zekât konusunda bizleri serbest bıraktığı gibi o konuya gelince anlayacaksınız. Her izahı yapan Allah bizleri bu konuda sınırlamadıysa, bizlere rahmetiyle rahatlatıp özgür bıraktıysa, bizler bunu anlamayarak bakın her şey kuranda yazmıyor mu dememiz gerekir sizce? Eğer böyle bir emri olsaydı bizlere bunu da açıklar ve söylerdi, bunu aklımızdan çıkarmayalım ve sanki bunun açıklanmaması eksiklikmiş gibi göstermeyelim, yoksa Rahman a saygısızlık yapmış olacağımızı da aklımızdan çıkarmayalım. Bu konuyla ilgili sizleri düşünmeye davet edecek bir şey söylemek istiyorum. Allah sabah namazı vakti yani fecir vaktinde okunan kuran, kılınan namazda da kuran okunduğuna göre namaz, şahitlidir diye bildirir bizlere kuranda. Bu sözden bu vaktin önemli olduğu anlaşılır Rabbin katında, Peki neden 2 rekât farz namaz kılarız bu Rabbin özenle bahsettiği vakitte de, öğlen ya da diğer vakitlerde 4 rekât farz kılarız hiç düşündünüz mü? İşte kurana göre değil de beşerin öğretisine göre yaşamaya devam edersek, nereye varacağımızı Rabbin huzuruna gittiğimizde göreceğiz, bence herkes aklını başına almalı gibi geliyor bana, ne dersiniz?

Hac konusuna gelince, insanlar beşerin öğretisini beyinlerine o kadar kazımışlar ki, onu kuranda bulamadıklarında ne yazık ki eksik diyebilmektedirler. Şeytan taşlamak kuranda geçmiyor diye kuranı yeterli görmeyenler, hala haçta şeytan taşlarken yapılan izdihamdan ölenlerden ders almamış görünüyorlar. Bakın Allah Hac konusunda o kadar çok detayı vermiş ki kuranda. Bakara suresi 189 ayette haccın vaktini ayın hareketlerinden belirlendiğini açıklıyor. Bakara suresi 158. ayette hacca gidildiğinde sefa ve Merve tepelerinin ziyaret edilmesinde bir sakınca olmadığı açıklamasını yapıyor. Düşünün tepelerin seyahatinden bahseden Rabbim, şeytan taşlama konusunu söylemez miydi olsaydı? Burada kurban kesileceğini belirtiyor. Hacca gittiğinizde cinsel ilişkiye girmeyeceksiniz diye belirtiyor ayetinde. Savaşmak yasaktır diyor. Bakara 199. ayetinde Kabeyi dönerek tavaf edilmesini söyler Allah. Bakara 203. ayetinde de hac ziyaretini isteyen iki günde bitirebilir onlara günah yoktur der, geç dönene de günah yoktur diye açıklar. Ama bizler her ne hikmetse yüksek maliyetlere çıkarmak için sanki haftalar ve günlerle planlamalar yapılarak böylece herkesin gitmesini de engellediklerinin farkında bile değillerdir. Allah hac zamanının bilinen aylardadır diyerek açıklamasına rağmen (haram aylardan bahsederek) onu görmezden gelip, peygamberimizin hayatında bir kez gittiği hac gününden başka günün kabul edilmeyeceğini söyleyerek bu kutsal görevin önüne koskoca bir duvar örmüşlerdir, sebep olanların hesabı çetin olacaktır eminim. Dünyadaki tüm Müslümanları bir güne sığdıran zihniyet aklın ve mantığın zihniyeti değilse, Yüce Rabbin emri zaten asla olamaz, artık bunun farkına varmanın sizce zamanı gelmedi mi dersiniz? Bakın Allah hac görevi için kuranda onca açıklamayı yaptığı halde, hala kuranın açıklamalarını yeterli bulmayanlara ne söylemek gerekir acaba? Yorumu sizler yapınız.


Zekât konusuna gelince. Kuran ben her şeyden nice açıklamaları değişik ifadelerle verdim diyorsa bu konuda da açıklama yapmıştır, önce acaba beşerin bu konuda öğretisi nedir onu hatırlayalım. Hatırlarsınız bizlere altının, paranın, ziynetin 1/40ını zekât olarak vereceksiniz diye öğrettiler. Köylünün ektiği ve biçtiği mahsulünde 1/10 unu vermesi gerektiği öğretildi şimdiye kadar. Garip köylüm parası ve altını olandan dört kat fazla zekât vermekten hiç erinmedi, itiraz da etmedi hep verdi. Bazen düşündü acaba ben neden fazla veriyorum diye. Büyüklerimiz öyle söylemişse vardır bir hikmeti dedi ve sustu. Ama keşke Rabbin bizler için indirdiği rehbere bir baksaydı gerçekleri nasıl görecekti o zaman. Bakın Rabbim nasıl zekât vereceğimizi ne kadar güzel açık ve net bizlere söylemiş, ama hala anlamayanlara sözüm yok. ( Bakara 219: …. " Ve sana neyi infak edeceklerini de soruyorlar. De ki: "Helal kazancınızın size ve bakmakla yükümlü olduklarınıza yeterli olanından artanını verin. " Allah, ayetleri size işte böyle açıklar ki, derin derin düşünebilesiniz. ) Sizce bu ayetten her şey anlaşılmıyor mu? Kazancınızın size ve bakmakla yükümlü olduklarınıza yeterli olanından artanını verin dedikten sonra, hala eeee bakın ne kadar vereceği yazmıyor denir mi? Diyorlar işte söyleyecek bir şey de bulamıyorum doğrusu.

Demek ki kuranda her şey varmış, zaten var olduğunu söyleyen ben değilim, Yüceler yücesi Rabbim. Allah bunu söylemesine rağmen acaba bunun tersini söylemek nasıl bir düşünce olabilir? Allah kuranda insanların yaptığı yanlışları anlatır ve onlardan örnekler verir. Bu şekilde de bizlerin aynı hataya düşmemizi engellemeye çalışır, bizlere kitaplar ve elçiler gönderip uyarır. Sizlere sormak isterim, kuran o kadar ince detaya bile girer ki bakın birkaç örnek sizlere, yazacağım bu detayları yazan bir kitap için hala her şey yoktur denir mi takdirinize bırakıyorum.

Allah namaz kılarken okuyacağımız duanın ses tonunun ne şekilde olacağını anlatır. Ne çok yavaş ne çok hızlı orta bir kararda okuyun der. Aynı anneyi emen sütkardeşlerin birbiriyle evlenemeyeceğini belirtir. Sizce çevrenizde bir düşünün kaç kişiyi ilgilendirir bu konu, onu bile yazıyor kuran. Yolda kasıla kasıla yürüme diye ikaz eder bizleri. Bir annenin çocuğunu 24 ay emzirebileceğini anlatır. Mirasımızı nasıl dağıtacağımıza açıklık getirir. Birbirimizden borç alınca hem yazın hem de şahitler olsun der. Daha neler neler. Allah bunları atlamadan yazıyor ve önemsiyor da, birilerinin dışarıdan öğrettikleri kuranda çıkmayınca mı kuranda her şey yazmaz deniyor, el insaf lütfen artık kendimize gelelim, eğer uyumaya ve körlüğe devam edersek Allah bir gün bizlerin cezasını da vereceğini unutmayalım. Çok güzel bir söz geldi aklıma. (Geçmişi hatırlayamayanlar, onu bir kere daha yaşamak zorunda kalırlar. ) Geçmişte yapılan hataları Allah kuranda açıkça verir, bunları masal olsun diye anlatmaz. Kuranın 3/2 si böyle ibretlerle doludur. Eğer masal okur gibi okur da ondan ibret almazsak oradaki kavimlerin sonunu bizlerde yaşarız Allah korusun. Kuranda her şey yoktur özet bilgidir demek, Allahın bir güneş ve rehber olsun diye gönderdim dediği kurana apaçık bir saygısızlık yapılmış olacağını unutmamalıdır. Rabbimden dileğim geçmişinden ders alan, gönül gözleri açık, gönlü mühürlenmemiş kulları arasına bizleri alması dileklerimle.
bura

7.6.11

bura

Kabenin üstüne inen meleklerin videosu izle

Kabenin üstüne indiği iddaa edilen video bilmem doğrumudur bu video gerçekmidir ama bildiğim bir şey var ki kabenin tüm insanlar için en kutsal mekan olduğu...

bura

2.5.11

bura

Kızıldereliler türk müdür ? Kızılderelilerin kökeni türk mü ?

Yaşantı Benzerlikleri:

1- Bilindiği üzere Türkler “avcı” bir soydur. Bugün bile izlerini hissettiren “avcılık ruhu”, Kızılderililer’de de görülüyor. Zaten göç yoluyla Altay Türkleri’nin Amerika’ya geçerek orada Kızılderilileri oluşturması düşüncesinin de temelinde avcılık var.

2- Kızılderililerin kullandıkları av aletleri, temel ihtiyaçlarını gidermeleri için kullandıkları eşyalar… Türkler’in kullandıklarıyla benzer özellikler taşıyor. Üstü sivri çadırlarda yaşamaları, önleri kesik giysiler giymeleri, “huş” adı verilen oyma kayıklar kullanmaları… da Türk yaşantısına benziyor.

3- Kızılderililerle ilgili gördüğünüz resimlerden anımsarsınız, onlar da tıpkı Türkler gibi atlı yaşam süren topluluklardır.

Halk Kültürü Benzerlikleri (Folklorik Benzerlikler):

1- Kızılderililer’de “loğusa kadınlar” a önem verilmesi, onlarda bir kutsîyet bulunduğuna inanılması ve kırklarının yapılması, onların silahlara dokunmalarının yasak olması kültürel bir benzerliktir.

2- Atabaşkan ve Keçuva kabilelerinde Türkler’e özgü olduğu bilinen, parmakların arasına sicim (kalın ip) geçirilerek oynanan “sicim oyunu” nun oynanması da yine benzerlik teşkil etmektedir.

3- Cenazelerde “yasçı” ların bulundurulması da Türkler’le Kızılderililer arasındaki belirgin benzerliklerden biridir. Orhun Yazıtları‘nda da geçtiği üzere, en eski soydaşlarımız da ölüm törenlerine “yasçı, sıgıtçı…” denilen “ağıt yakan” ölü ağlayıcıları getirtirlermiş. Kızılderililer de tıpkı Türkler gibi bu biçimde törenler yapıyorlarmış.

4- Bizdeki “Kırkpınar Efsanesi” nde anlatılan ve pehlivanların can vermesine kadar devam eden güreşlerle, Brezilya Ormanları’ndaki Zakuma Kızılderilileri’nin tuttukları “güreş“, benzerlik göstermektedir.

5- Mohavk Kızılderilileri’nin Anadolu’da oynanan ve arasında “uzun eşek” oyununun da bulunduğu oyunların 12’sinden 11′ini bilmeleri de yine benzerliğe örnektir.

6- İnkalar’da bizdeki “kopuz” a benzeyen bir tür sazın bulunduğu gözlenmiştir.



Dinsel Benzerlikler:

1- Halk kültürü benzerliklerinde belirttiğimiz “loğusa” ya kutsiyet verilmesi, dinî kültürün de bir yansımasıdır.

2- En eski Türk inancı olan “Şamanizm” (Gök Tanrı Dini) ile, Kızılderililer’in inançları arasında çok yakın benzerlikler vardır. Aşağıdaki bilgi dikkat çekicidir:

Kızılderililerin yaptığı merasim ve kutlamaların en ilginç yanlarından birisi, kabilenin Şamanı’nın “Gök Tanrı” olarak kabul edilen “Ulu Ruh” a daha çok yaklaşmak ve kabilesi için O’nun yardımını ve rahmetini talep etmek maksadıyla, bu düzgün”direğe”tırmanmasıdır. Dinî maksatlı bu merasimi yöneten Şaman’ın bu direğe tırmanması, mensubu olduğu kabilesini kötü ruhlardan ve onların sebep olabileceği hastalıklardan koruması, yeni yılda kabilesine bol mahsul bahsetmesi konularında görüşme talep etmek maksadıyla”Gök Tanrı”ya daha yakın olma amacı taşır. Direğe tırmanma merasimi Kaliforniya eyaletindeki Camella Kızılderilileri arasında oldukça yaygındır.

3- Amerika yerli Kızılderili kabileleri ile Sibirya Saka, Altay, Hakas, Telvit ve Tuva bölgelerinde yaşayan eski Türk âdetlerinin ve mevsimlik dinî merasimlerin birbirine benzemesi ve paralellikler göstermesi oldukça ilgi çekicidir.

4- Bilindiği gibi Türkler’de “totemizm” yoktur. Yani Türkler “totemleştirdiği” (kutsallaştırdığı) canlı - cansız hiçbir varlığa tapmazlar. Fakat Türkler’de çok yaygın bir kutsîyet duygusu vardır. Güçlerinin yetmediği “gök gürültüsü ve şimşek” gibi doğa olaylarını kut’lu saymışlardır. Ötüken Ormanı’nı, “Iduk Ötüken yış budun” [Kutsal Ötüken Ormanı'nın Budunu (Ulusu) ] diye kutsallaştırmışlardır. Veya “İnçü Ögüz’ü” [İnci Irmağı'nı] temiz tutmuşlar onu kut’lulaştırmışlardır. Fakat bu sayılanlara hiçbir zaman tapmamışlardır. Totemizm inancına sahip topluluklar, totemlerin bir ruh taşıdıklarına inanır ve o totemlerdeki kut’lu ruha sahip olmak için onları bedenleriyle bütünleştirirlermiş. Fakat Türkler hiçbir zaman en kut’lu varlıklardan birisi olarak gördükleri “Bozkurt” u pişirip yememişlerdir. Kızılderililer’de de bu “kutsallaştırma” olgusu bulunmaktadır. Bu da ayrı bir benzerliktir.

Irksal Benzerlikler:

1- Türk Irkı’nın belirgin bir kafatası yapısı vardır. Buna “brakisefal” kafatası tipi denir. Kızılderililerin bu kafatası yapısına ne kadar uygun oldukları tartışılabilir (benim de bu konuda pek bilgim yok); fakat göz ve çene yapıları Türkler’inkine benzer özellikler taşıyor.



2- Yapılan araştırmlarda, Kızılderililer’in Dna’sı ile, Türkler’in Dna’sı arasında çok yakın bir ilişki bulunuyor. Hatta Kızılderili Dna’sına Türkler’inkinden başka hiçbir Dna uymuyor. Bazı kaynaklarda “y kromozomunun” sadece Türkler’de ve Kızılderililer’de bulunduğu söyleniyor; fakat bu işin bilimsel boyutundaki bilginin ne derece doğru olduğunu bilmiyorum. Kimisine göre “y kromozomu” her erkekte bulunuyor; fakat buradaki haritada ise kromozomların Dünya haritasındaki dağılımına baktığımızda bu düşüncenin doğru olabileceği kanısı ortaya çıkıyor.

3- Tüm bu ırksal özelliklerin devamı niteliğinde, benim aklıma takılan bir şey ise, “ten rengi“… Bugün dünya üzerinde yaşayan yaklaşık 300 - 350 Milyon Türk var. Bu Türkler dünyanın birçok bölgesine dağılmış biçimde yaşıyorlar. Normal koşullarda iklim farklılıklarının veya coğrafi özelliklerin kişilerin biyolojik yapılarını bile etkilediğini düşünürsek, Türkler içerisinde “beyaz tenli” olmayanların da olması gerekiyor. Fakat dünyadaki bütün Türk topluluklarından bir kişiyi örnek olarak getirseniz, hepsini bir arada gördüğünüzde hiç “siyah tenli” (şu araplardaki veya zencilerdeki karalardan… ) Türk göremezsiniz. Kızılderililerin ten renkleri ise, sanki Türklere göre biraz daha koyuymuş gibi geliyor bana…

Dil Benzerlikleri:

1- Belki de bizim için en önemli bölümlerden birisi olan “dil” bölümü, gerçekten de bu konudaki düşüncelerimizi en çok etkileyen benzerlikleri içeriyor. Bugün kullandığımız Türkçede bile sıkça geçen sözcüklerin bazılarını, Kızılderililer bugün kullanıyorlar… Yapılan araştırmalar neticesinde “ses benzerliği” temeliyle yaklaşılarak bulunan birkaç sözcük şöyle:

Yatkı: Ev, yatılan yer
Dodohişça: Dudak
Lı-ık: Vatan, ili
Tamazkal: Hamam, temiz kal
T-sün: Uzun
Hogan: Kerp… ev, Hopan
Missigi: Mısır
Tepek: Tepe
Hu: Selam
Tete: Dede
Türe: Türe, Töre
Atış-ka: Ateş
Yanunda: Yanında
Aş-köz: Yemek
Tapa: Tuba
Yu: Su, yu-mak, yıkamak
İldiş: Dişleme

Yukarıdaki sözcükler, gerçekten önemli benzerlikler. Bugün Kızılderililer’in 600′e yakın lehçeden oluşan bir dilleri var. Ve bu benzerlikler, bu lehçelerin anası özelliğindeki Atabaşkan Kızılderilileri‘nin diliyle olanlardır. Nihayetinde Osman Nedim Tuna, dillerdeki benzer öğeler ile ilgili şöyle diyor:

- Benzer iki dilde ses ve anlam bakımından eş sadece “bir” sözcük varsa, bu bir rastlantıdır.

- Benzer iki dilde ses ve anlam bakımından eş “iki” sözcük varsa, üzerinde düşünülmelidir.

- Benzer iki dilde ses ve anlam bakımından eş “üç” sözcük varsa, bu iki dil arasında kesinlikle bir bağlantı vardır.

Bu açıklama, Kızılderililer’in dili ile Türkçe arasındaki bu benzer sözcüklerin önemini vurgulamaya yetiyor bence.

2- Kızılderililer’in dili ile Türkçe arasında sözcükler bakımından büyük eşteşlikler var; fakat sözdizimi ve gramer bakımından bu iki dil birbirine biraz uzak gibi duruyor.

3- İki dilde de seslenmeler, akrabalık ünvanları ve ünlemler benzerlik gösteriyor.
bura

1.5.11

bura

Dua etmenin sırrı,,Duaların kabulu için sırrı varmıdır

"Eğer sizin duanız olmazsa ne ise yararsınız ?" buyurmakta Yüce Mevla.

Duanın gücünü hepimiz hayatımızda bir şekilde yaşamışızdır. Büyüklerin eli öpüldüğünde onlardan dua istenir. dua et yeter denilir. Kiminin parası kiminin duası deyisinde de dikkat çekilmek istenen kelime Duadır. Hayal bile edilemeyecek şeyleri gerçekleştiren, üzgün yüzlerin bile gülümsemesine sebep olan yine Duanın gücüdür. Dua aslında yaratıcıyla olan bağlantının teyidi bir yerde ispatidir. DUA yaptığın kadar kul, kabul edildiği kadar sevgilisindir Rabbin katında.
Kuran'a Göre Dua

"Çağırmak, seslenmek, istemek, yardım talep etmek" anlamlarına gelen dua, Kuran'a göre "kulun bütün benliğiyle Allah'a yönelmesi" ya da "gücü sınırlı ve sonlu bir varlık olan insanın, sınırsız ve sonsuz bir kudret karşısında acizliğini kabul ederek yardım dilemesi" şeklinde tanımlanmaktadır.

Allah inancı olan her insanın çeşitli şekillerde dua ettiği bir gerçektir. Ancak insanların oldukça büyük bir kısmı duayı, sadece darlık ve sıkıntı anında elden gelen tüm ihtimaller denendikten sonra Allah'ı hatırlamak şeklinde anlamaktadırlar. Bu insanlar üzerlerindeki sıkıntı geçince bir sonraki darlık ve sıkıntı anına kadar Allah'ı unutur ve ondan bir şey talep etmeyi akıllarının ucundan dahi geçirmezler.

İnsanların başka bir bölümünde de son derece hatalı bir dua anlayışı hüküm sürmektedir. Bu insanlar için dua, küçük yaşlardan itibaren ailenin yaşlı bir ferdi tarafından öğretilen anlaşılmaz bazı sözlerdir. İnsanların bu tür dualarında Allah'ın varlığı, birliği, büyüklüğü, kudreti, insanları sürekli olarak görüp-işittiği, dualara icabet edeceği fazla düşünülmez. Önceden ezberlenmiş olan dua kalıpları tekrarlanır, durur. Oysa kitabımızın da konusu olan, Allah'ın Kuran aracılığıyla insanlara duyurduğu dua çok farklıdır.

Kuran'a göre dua etmek, Allah'a ulaşabilmenin en kolay yoludur. Şimdi Allah'ın sıfatlarını bir düşünelim. O, insana şah damarından daha yakın olan, herşeyi bilen, işitendir... İnsanın içinden geçirdiği tek bir düşünce bile Allah'tan gizli kalmaz. O halde samimi olarak Allah'tan bir istekte bulunmak için insanın sadece düşünmesi bile yetmektedir. İşte Allah'a ulaşmak bu denli kolaydır.

İnsan kulluk bilincinde olduğu sürece Allah Katında bir değer kazanabilir. Bu yüzden insanın Allah'a yönelmesi, hataları konusunda Allah'a itirafta bulunması ve sadece Allah'tan yardım dilemesi gerekmektedir. Bunun dışında bir davranış tarzı Allah'a karşı büyüklenmektir ki, Kuran'da bunun cezasının sonsuz cehennem olduğu bildirilir.

Günümüz toplumlarında dikkat çeken bir gerçek, diğer birçok ibadet gibi duanın da terk edilmiş bir gelenek olarak düşünüldüğüdür. Aslında bu düşüncenin gelişmesinin perde arkasında "Allah'tan bağımsız, kendi kendisine işleyen bir dünya" olabileceği telkini yatmaktadır. İnsanların büyük bir kısmı ister istemez yaşantılarının başlangıcından sonuna kadar tüm olayların kendilerinin ve çevrelerindeki insanların kontrolünde cereyan eden olaylar olduğunu düşünürler. Bu yüzden de ölümle burun buruna gelmeden ya da çok büyük bir felaketle karşılaşmadan Allah'a dua etme ihtiyacı duymazlar. Oysa bu büyük bir yanılgıdır. Bu yanılgıda öyle bir noktaya gelenler olur ki, bunlar duayı adeta geçmiş zamanlardan günümüze kadar ulaşmış bir sihir tekniği olarak algılarlar. Halbuki dua, yaşamın geneline yayılacak başlıbaşına bir ibadettir.

İnsanların tamamı duaya muhtaçtır. Fakir ve zor şartlar altında yaşayan birinin zengin bir insana göre duaya daha fazla ihtiyacı olduğunu düşünmek, dua konusunu temelinden yanlış anlamak demektir. Maddi durumu iyi olan, hayatta tüm istediklerine kavuştuğunu düşünen bir insanın duaya ihtiyacı olmadığını düşünmek son derece hatalıdır. Çünkü bu durumda dua etmenin tek sebebinin dünyevi arzuların tatmini olduğu anlamı çıkmaktadır. Oysa müminler hem dünya hayatları için, hem de ahiretleri için dua ederler. Dua beraberinde tevekkülü de getirir. Dua eden insan, karşısına çıkabilecek zor ya da kolay her türlü durumu, tüm olayları, kainatın Yaratıcısı ve Hakimi olan Allah'ın takdirine bırakmış demektir. Bir problemi çözmenin ya da önlemenin bütün yollarının evrendeki tüm kudretin sahibi olan Allah'a dayandığını bilmek, tüm işleri ona havale etmek ve sadece ona dua etmek, mümin için bir ferahlık ve güven kaynağıdır.

Kaynak: http://sozcu.net/dini-hikayeler/duanin-gucu-2632/
bura
bura

Kabenin sırrı videosu izle,Kabenin sırrı nedir izle.öğren

Bu videoyla ilgili değil ama son zamanlarrda fatih altaylının teke tek de gündeme gelmişti sanırım kabenin üstüne inen melek görüntüsü ben gerçek olduğuna inanıyorum ama inanmayanlara da saygı duyarım tabiki sonuçta insanların inancını sorgulayamayız hintliler ineğe tapıyor diye yadırgamak hoş olmaz mesela ;:)

bura
bura

Fraser Suites Le Claridge Champs-Elysées.Paris Overview and availability

In the trendy and chic Champs Élysées district, Fraser Suites Le Claridge Champs-Elysées offers fully-equipped large apartments and studios for short or long-term stays.

The beautifully decorated apartments all have a view of the famous Avenue des Champs-Élysées or the hotel’s peaceful patio. They feature a separate living area, dining area, a kitchen and elegant marble bathroom. Modern facilities include a satellite TV, DVD player and free Wi-Fi access.

Every morning Fraser Suites Le Claridge Champs-Elysées serves a buffet breakfast. For dinner and lunch options, the hotel is surrounded by a wide range of cafes and restaurants.

The Arc de Triomphe, the Place de la Concorde, the Louvre, the Grand Palais and the Eiffel Tower are all close by. The nearest metro stations are Franklin D Roosevelt and George V which provide good access to the city's top tourist attractions.
bura
bura

Hotel Metropole,Brussel Overview and availability

This glamorous Art deco hotel is situated in downtown Brussels, a 10-minute walk from Grand Place and Brussels Central Station. Guest at Hotel Metropole benefit from 6 free minibar drinks.

The marble staircases in the lobby lead up to the rooms, which include a modem wall connection and a TV with internet access. The Metropole Hotel also offers 24-hour room service.

Apart from a bright breakfast room and bar, there is a chic café with a heated terrace. Guests can enjoy French cuisine in the Baroque setting of the award-winning Restaurant L’Alban Chambon.

The Metropole also offers valet parking and a fitness centre. The De Brouckère metro station is a 5-minute walk away and offers direct access to the European Commission. Brussels Airport is 12 km away.
bura
bura

Hotel Estheréa,Amsterdam Overview and availability

Hotel Estheréa is ideally located on one of the most beautiful and quiet canals in the centre of the city. Dam Square is only 300 meters away.

Each of the stylish rooms are romantically decorated and have a private bathroom and Wi-Fi (charges applicable). Some rooms have a canal view.

Breakfast at the hotel features an extensive range of choices including bread, toppings, juices and fresh fruit. There are also warm dishes including scrambled eggs, boiled or fried eggs, sausages and bacon.

The hotel serves coffee, tea or hot chocolate free of charge in the lounge with canal view. Furthermore, you can make free use of the wired internet in the lobby, visit the small library and get colouring books for children.

Hotel Estheréa is situated in the heart of the city centre within walking distance of museums, the main shopping area and night life. You will find plenty of cafés and restaurants in the area.
bura
bura

Washington Square Hotel Overview and availability

Adjacent to Washington Square Park and a 2-minute walk from a subway station, this Greenwich Village hotel features a spa and restaurant. Rooms offer flat-screen TVs and iPod docking stations.

Washington Square Hotel provides in-room safety deposit boxes, desks and free Wi-Fi. The bathrooms include bathrobes and hairdryers.

The hotel offers guests an on-site gym. Massages and facials are available at the spa.

During their stay, guests can enjoy a continental breakfast. On-site dining is available at North Square Restaurant and Lounge. For added convenience, the hotel provides meeting facilities.

New York University is a 6-minute walk from Washington Square Hotel. Madison Square Garden, Little Italy and Chinatown are one mile away.
bura
bura

Manhattan top hotels information for accomodation

Affinia Shelburne

This East Side hotel, in Manhattan's historic Murray Hill neighborhood, is a 4-minute walk from Grand Central Station. The hotel features a gym, a full-service spa, and a rooftop lounge.

Affinia Shelburne guest rooms are equipped with flat-screen TVs and in-room movies. Seating areas and coffee makers are also included. Select accommodations have kitchenettes with refrigerators and microwaves, and the hotel offers a convenient grocery shopping service.

New York City’s Affinia Shelburne has an on-site restaurant, the Rare Bar & Grill, which serves 3 meals daily. A tour desk with a concierge staff is ready to help guests explore the city. The hotel has a gym that is open 24 hours a day, as well as a business center.

The Empire State Building is a 10-minute walk from the Shelburne Affinia. Rockefeller Center and Museum of Modern Art are a 15-minute subway ride away.

Hotel Rooms: 253. Hotel Chain: Affinia Hotels.


Crowne Plaza Times Square

This hotel is on Times Square and is 2 blocks from 49th Street Subway Station. The property features 37-inch flat-screen TV and provides an MP3 docking station in every room.

Crowne Plaza Times Square rooms include coffee maker and room service. Rooms are located on the 16th floor and above.

The Times Square Crowne Plaza features a gym, which includes cardio equipment, sauna and steam room. The hotel also has a 24-hour business center.

Guests at the Crowne Plaza can dine at Brasserie 1605, which features views of the city and serves steak and seafood. The hotel also offers the Broadway 49 Bar.

The Crowne Plaza Times Square is within a 10-minute walk of Radio City and Rockefeller Center. Central Park is 10 blocks from the hotel.

Hotel Rooms: 770. Hotel Chain: Crowne Plaza Hotels & Resorts.
bura