30.6.10

bura

Hızır Aleyhiselam ne zaman yaşamıştır,Hz Hızır Kimdir

Hz. Mûsâ döneminde yaşamış ve peygamber olması kuvvetle muhtemel, hikmet ve ilim sahibi bir şahsiyet.

Kurânı Kerîm'de, Hızır (a.s.)'in isminden açıkça bahsedilmez. Ancak Kehf Sûresi'nin 60-82. âyetlerinde yer alan Hz. Mûsâ ile ilgili kıssadan "Katımızdan kendisine bir rahmet verdiğimiz ve kendisine ilim öğrettiğimiz kullarımızdan bir kul..." (18/65) diye sözü edilen şahsın Hızır (a.s.) olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü bizzat Peygamber Efendimizden gelen sahîh hadislerde bu şahsın Hızır olduğu açıkça belirtilmiştir.[1]

Bu rivayetlere göre birgün Hz. Mûsâ, İsrâiloğulları arasında vaaz ederken ona kendisinden daha hikmet ve ilim sahibi kimsenin olup olmadığı sorulmuştu. Hz. Musâ: "Hayır, yoktur!" diye cevap verince Cenâb-ı Hak, bir vahiyle Hz. Mûsâ'yâ Mecme'u'l-Bahreyn'de (iki denizin kavuşum yerinde) kullarından salih bir kul olan el-Hadir (Hızır)'in kendisinden daha âlim olduğunu bildirdi. Bunun üzerine Hz. Mûsâ hizmetinde bulunan genç bir delikanlı ile Hızır'ı bulmak üzere uzun bir yolculuğa çıktı. ikisi, iki denizin birleştiği yere ulaşınca, yolculukta yemek üzere azık olarak yanlarına aldıkları balıklarını unutmuşlardı ve Balık bir delikten kayıp denizi boylamıştı. Hz. Mûsâ oradan bir süre uzaklaştıktan sonra yemek için delikanlıdan balığı çıkarmasını istediği zaman balığın denize dalıp kaybolduğunu fârk ettiler. Hz. Mûsâ'nın Hızır'ı bulmasının alâmeti, bu balığın kaybolması olduğundan derhal oraya geri döndüler ve orada Hızır (a.s.)'i buldular. Bundan sonra Hz. Musa'nın Hızır ile, Kehf Sûresi 66-82. âyetlerinde anlatılan yolculuğu başladı.

Hz. Musa'nın yolculuğunda azık olarak taşıdığı balığın Mecme'u'l-Bahreyn'de denize dalıp kaybolması, bazı rivayetlerde ve çeşitli İslâm milletlerinin folklorunda, bu arada Türk folklorunda da bu suyun âb-i hayat olduğu, ölüleri bile canlandıran, içenleri ölümsüzleştiren bir hayat iksiri olduğu seklinde izah olunmuş, burada balığın canlanıp denize dalması meselesinde bir peygamberin hayatının ve Cenâb-ı Hakk'ın kudretinin söz konusu olduğu unutulmuştur. Buna bağlı olarak, Mecme'u'l-Bahreyn bölgesinde yaşayan birisi olarak Hızır (a.s.)'a da ölümsüzlük isnat edilmiş ve kendisine beser üstü güçler ve yetkiler verilmiştir.

Hızır aleyhisselâma verilen ilmin mahiyetini anlayabilmek için Musa (a.s.) ile olan yolculuğunu Kur'ân-ı Kerîm kısaca şöyle anlatır: Hızır (a.s.), yolculukta karşılaşacakları olaylara Musa peygamberin sabredemeyeceğini kendisine hatırlatmış ve O'ndan sabır için söz almıştır (el-Kehf,18/66-70). Önce deniz sahilinde, yolculuk için bir gemiye binmişlerdi. Hızır (a.s.) bir balta ile gemiyi delince kaptan tamir için geri dönmek zorunda kalmıştır. Musa (a.s.) sabredemeyip söyle demiştir: "Gemiyi, yolcularını boğmak için mi deldin? Doğrusu çok kötü bir iş yaptın" (el-Kehf; 18/71). Yolculuğun sonunda, ilk bakışta görünmeyen ve perde arkası bilgi niteliğindeki sebebi Hızır (a.s.) şöyle belirtir: "O, deldiğim gemi, denizde çalışan birkaç yoksulundu. Onu kusurlu yapmak istedim. Çünkü gemi yolculuğa devam ederse, ileride her sağlam gemiye el koyan bir kral (deniz korsanları) vardır" (el-Kehf, 18/79). Yolculuk sırasında, diğer çocuklarla oynamakta olan bir çocuğu öldürdü. Musa (a.s.): "Kısas olmadan, masum bir cana nasıl kıyarsın? Doğrusu çok kötü bir iş yaptın, dedi" (el-Kehf,18/74). Küçük çocuğun bu erken yaşta vefat ettirilme sebebi Hızır (a.s.) tarafından şöyle açıklandı: "Öldürdüğüm erkek çocuğa gelince; onun anne ve babası mümin kimselerdi. ileride onları isyan ve inkâra sürüklemesinden korktuk istedik ki, Rableri bu ölen çocuk yerine kendilerine ondan daha temiz ve daha merhametli birini versin" (el-Kehf, 18/80,81). Burada Cenâbı Hak'kın, anne-babanın hayırlı kimseler olması sebebiyle, ileride kendilerini üzecek, büyük sıkıntılara sokacak bir çocuğu erken yasta vefat ettirip, onun yerine daha hayırlı bir evlâdın verilmesinin, gerçekte o aile için "hayır" olduğuna işaret ediliyor.

Yolculuğun üçüncü merhalesi Kuran'da söyle anlatılır: "Musa ve salih kul yollarına devam ettiler. Sonunda bir köye varıp, halkından yiyecek istediler. Halk ise onları misafir etmek istemedi. Musa ve salih kul, orada yıkılmak üzere olan bir duvar gördüler, Salih kul hemen onu doğrultuverdi. Bunun üzerine Musa: "isteseydin buna karşılık bir ücret alırdın, dedi. Salih kul şöyle dedi: işte bu seninle benim aramızın ayrılması demektir. Sabredemediğin şeylerin içyüzünü sana anlatacağım" (el-Kehf, 18/77,78). Evi, ücretsiz tamir etmesini salih kul (Hızır) söyle açıklar: "Bu ev, şehirde iki yetim çocuğun idi. Duvarın altında kendilerine ait bir hazine vardı. Bunların babaları salih bir kimseydi. Rabbin, onların rüştlerine erip, hazinelerini bizzat kendilerinin çıkarmalarını istedi. Bu Rabbinden bir rahmettir. Ben bunları kendiliğimden değil, Allâh'ın emriyle yaptım. işte, sabredemediğin şeylerin içyüzü budur" (Kehf 18/82).

Bu hikmetlerle dolu yolculuktan, insanların günlük hayatta karşılaştıkları bir takım olayların, bazen büyük felaketlerin bir görünen yüzünün bir de asıl perde arkasının bulunduğu anlaşılmaktadır. Bazen şer olarak görülen olayların arkasından büyük hayırların ortaya çıktığı görülmektedir. Âyet-i Kerîmelerde söyle buyrulur: "Hoşumuza gitmediği halde, savaşmak size farz kılındı. Belki de hoşumuza gitmeyen bir şey sizin için daha hayırlıdır. belki hoşunuza giden bir şey de sizin için daha kötüdür. Allah bilir siz ise bilmezsiniz (el Bakara, 2/216). "... Eğer karılarınızdan hoşlanmıyorsanız. olabilir ki, hoşunuza gitmeyen bir şeyde Allah, sizin için çok hayır takdir etmiştir. " (en-Nîsâ, 4/19). Resûlullah (s.a.s.), Hızır(a.s.)'in ilmiyle ilgili olarak, gemi yolculuğu sırasındaki bir konuşmayı söyle nakleder: "Bir serçe, denizden gagasıyla su alıp, gemiye konmuştu. Hızır (a.s.) bunu Hz. Musa'ya göstererek şöyle dedi: Allah'ın ilmi yanında, benim ve senin ilmin, su serçenin denizden eksilttiği su kadar bir şeydir."
bura
bura

Yusif Memmedeliyev kimdir,Yusif Memmedeliyev Buluşu

Yunis Halilov

Tarih, 1942'nin Aralık ayının 31'ini gösteriyordu. Herkes, bugün 37 yaşına olmuş genç bilim adamı Yusuf Memmedaliyev (Yusif Memmedeliyev)'i tebrik ediyordu. Sadece doğum günü sebebiyle değil; aynı zamanda yeni keşfi için de. O, benzolu propilenle alkilleşdirmek yolu ile izopropilbenzolun sentezi usulünü çalışıp hazırlamış, havacılığın yüksek oktanlı yanacakla temin edilmesine nail olmuştu. İşte bu sayedir ki, 1943 kışından II. Dünya Savaşı'nın sonuna dek İL-2 ve La-5 Sovyet vurucu uçakları havada üstünlüğü ele geçirmişlerdi. Bununla ilgili olarak «Vışka» gazetesi, şöyle yazıyordu:

«Sovyet havacılığının meşhur kahramanı Pokrişkin'den, General Dzusov'un yiğit uçaklarından veya General Osipenkon'un kırıcılarından sorunuz, havada ağalık etmekte size kim yardım etti? Yakovlev, Mikulin ve Memmedaliyev - onlar bir iş gördüler: Sovyet pilotlarına daha yükseğe ve daha uzağa uçmalarına yardım ettiler ».

O dönemde genç alimin bilimsel keşfi, büyük ilgi gördü. O, Ali Baş Komandan Stalin'in teşekkürü ile aday, Lenin madalyası ile taltif olundu ve doğrudan kimya bilimleri doktoru bilim adamlığı derecesi ve profesör akademik adını aldı.

Bir müddet sonra, daha da belirginleştirirsek12 yıl sonra, yani 1954'ün Kasım ayının 19'unda Yusuf Memmedaliyev, diğer bir büyük icadı ile dünya ilmine yeni katkıda verdi. Öyle ki, onun icat ettiği kuvvetli Roket yanacağının yardımı ile Sovyet kozmik roketleri atmosferi geçip yörüngeye çıkabildi ve balistik roketler kuyulara indirilip doğu istikametine tuşlandı, dünyada ilk defa olarak 1957'nin Ekim ayının 27'sinde Sovyet yapay çekimsizlik şartlarında kalktılar.

Tüm bu ilerlemeleri dikkate alarak Moskova, Leninkrad, Novosibirsk ve Bakü bilimsel daireleri, Yusuf Memmedaliyev'in Nobel ödülüne adaylığını teklif ettiler. Aslında, Nobel Komitesi'nin tavsiyesine göre; bilim adamları, kendi tekliflerini açıklamamalı, hiçbir yerde müzakere etmemelidirler. Hatta adayın kendisinin bile bundan haberi olmamalıdır. Fakat Sovyet rejiminde bu kaideye riayet etmek mümkün değildi. Şöyle ki, bu mesele, 29Aralık 1957'de Sov.İKP MK Siyasi Bürosu'nun toplantısında tartışmaya kondu. Genel Sekreter N. S. Kruşşov, büro üyeleri ve üye adayları, fikirlerini bildirdikten sonra belgelerin Nobel Komitesi'ne sunulması hakkında anlaşmaya vardılar. İşte bu sırada, aniden toplantıya gönderilen bir mektup, ortaya çıktı. MK sekreterliğinin takdim ettiği mektupta Sovyet Ordusu Arka Donanım İdaresinin reisi Mareşal Bakramyan, Tank Orduları komutanı General Babacanyan, bir devlet ve savaş sırrı olduğu için bu keşfe dair bilginin Stokholm'a gönderilmesine meslehet görmediler. Devlet Güvenlik Komitesinin sedri A.Şepilovun mektupta yazılanlara kat'i itirazına bakmayarak; A. Mikoyan çıkış ederek mektubun müelliflerine hak kazandırdı ve onları destekledi.

Böylece, üç yüksek vazifeli Ermeni'nin fetvası ile Yusuf Memmedaliyev'in Nobel ödülüne adaylığının ileri sürülmesi başlamadı.

Yunis Helilov
Yusif Məmmədəliyev nə üçün Nobel mükafatını ala bilmədi?
(Orjinal Metin)

Tarix 1942-ci il dekabr ayının 31-ni göstərirdi. Hamı həmin gün 37 yaşı tamam olmuş gənc alim Yusif Məmmədəliyevi təbrik edirdi. Təkcə doğum günü münasibətilə deyil, eyni zamanda yeni kəşfinə görə. O, benzolu propilenlə alkilləşdirmək yolu ilə izopropilbenzolun sintezi üsulunu işləyib hazırlamış, aviasiyanın yüksək oktanlı yanacaqla təmin edilməsinə nail olmuşdu. Məhz bunun sayəsində idi ki, 1943-cü ilin qışından II dünya müharibəsinin sonunadək İL-2 və La-5 sovet qırıcı təyyarələri havada üstünlüyü ələ keçirmişdilər. Bununla əlaqədar olaraq «Vışka» qəzeti yazırdı:

«Sovet aviasiyasının məşhur qəhrəmanı Pokrışkindən, general Dzusovun igid təyyarələrindən və ya general Osipenkonun qırıcılarından soruşun, havada ağalıq etməkdə sizə kim kömək etdi? Yakovlev, Mikulin və Məmmədəliyev – onlar bir iş gördülər: sovet təyyarəçilərinə hamıdan yüksəkdə, hamıdan uzağa uçmaqda kömək etdilər».

O dövrdə gənc alimin elmi kəşfi yüksək qiymətləndirildi. O, Ali Baş Komandan Stalinin təşəkkürü ilə mükafatlandırıldı, Lenin orderi ilə təltif olundu və birbaşa kimya elmləri doktoru alimlik dərəcəsi və professor elmi adı aldı.

Bir müddət sonra, daha dəqiq desək, 12 il sonra, yəni 1954-cü ilin noyabr ayının 19-da Yusif Məmmədəliyev digər bir böyük ixtirası ilə dünya elminə yeni töhfə verdi. Belə ki, onun icad etdiyi bərk raket yanacağının köməyi ilə sovet kosmik raketləri atmosferi yarıb orbitə çıxa bildi və ballistik raketlər quyulara endirilib qərb istiqamətinə tuşlandı, dünyada ilk dəfə olaraq 1957-ci ilin oktyabr ayının 27-də məhz sovet süni peyki çəkisizlik şəraitinə qalxdılar.

Bütün bu yüksək nailiyyətləri nəzərə alaraq Moskva, Leninqrad, Novosibirsk və Bakı elmi dairələri Yusif Məmmədəliyevin Nobel mükafatına namizədliyini təklif etdilər. Əslində, Nobel Komitəsinin tövsiyəsinə görə alimlər öz təkliflərini açıqlamamalı, heç bir yerdə müzakirə etməməlidirlər. Hətta namizədin özünün belə bundan xəbəri olmamalıdır. Lakin Sovet rejimində bu qaydaya riayət etmək mümkün deyildi. Odur ki, həmin məsələ 1957-ci il dekabrın 29-da Sov.İKP MK Siyasi Bürosunun iclasına müzakirəyə çıxarıldı. Baş katib N.S.Xruşşov, büro üzvləri və üzvlüyə namizədlər fikirlərini bildirdikdən sonra sənədlərin Nobel Komitəsinə təqdim olunması haqqında razılığa gəldilər. Elə bu zaman qəfildən iclasa ünvanlanan bir məktub üzə çıxdı. MK katibliyinin təqdim etdiyi məktubda Sovet Ordusu Arxa Təchizat İdarəsinin rəisi marşal Baqramyan, Tank Qoşunları komandanı general Babacanyan dövlət sirri və hərbi sirr olduğu üçün bu kəşfə dair məlumatın Stokholma göndərilməsini məsləhət görmədilər. Dövlət Təhlükəsizlik Komitəsinin sədri A.Şepilovun məktubda yazılanlara qəti etirazına baxmayaraq, A.Mikoyan çıxış edərək məktubun müəlliflərinə haqq qazandırdı və onları dəstəklədi.

Beləliklə, üç yüksək vəzifəli erməninin fitvası ilə Yusif Məmmədəliyevin Nobel mükafatına namizədliyinin irəli sürülməsi baş tutmadı.
Yunis Xəlilov
bura